kaybolmak

listen to the pronunciation of kaybolmak
التركية - الإنجليزية
get lost

It's better to walk back than to get lost. - Kaybolmaktansa geri dönmek daha iyidir.

Where are we meeting tomorrow? I don't want to get lost again. - Yarın nerede buluşuyoruz? Tekrar kaybolmak istemiyorum.

lose

I don't want to lose. - Kaybolmak istemiyorum.

go astray
to get lost, to lose ones' bearings; to disappear
disappear

I just want to disappear. - Ben sadece ortadan kaybolmak istiyorum.

I want to leave, disappear, forget everything and everyone. - Ben her şeyi ve herkesi unutmak, kaybolmak ve terk etmek istiyorum.

(deyim) lose oneself
lose ones' bearings
become lost
evanish
melt
clear away
smear
die away
go
be lost
to be/get lost; to disappear from sight
lose out
wander
wither
die down
lose one's bearings
sag
go west
lyse
evaneece
gözden kaybolmak
disappear

Tom wants to disappear. - Tom gözden kaybolmak istiyor.

gözden kaybolmak
vanish
kaybol
disappear

Tom disappeared without leaving a trace. - Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.

Tom disappeared without a trace. - Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.

görünüp hızla kaybolmak
flash
gözden kaybolmak
fade
kaybol
got lost
kaybol
melt away
kaybolma
disappearance

Forced disappearance is a crime against humanity. - Zorla ortadan kaybolmak insanlığa karşı bir suçtur.

Tom is a person of interest in Mary's disappearance. - Tom, Mary'nin kaybolmasında ilgi çeken bir kişidir.

aniden kaybolmak
disappear
kaybol
(Argo) bite me
kaybolma
merger
zamanla kaybolmak
dissolve
kaybol
become lost
kaybolma
loss

Experts are worried about the loss of sea ice in the Arctic. - Uzmanlar, Arctic'teki deniz buzunun kaybolmasından endişe ediyorlar.

The loss of their mother grieved them very much. - Annelerinin kaybolması onları çok üzdü.

giderek kaybolmak
seep away
görünüp kaybolmak
glimpse
gözden kaybolmak
evanesce
gözden kaybolmak
fade away
gözden kaybolmak
whisk away
gözden kaybolmak
to disappear, to dissolve, to fade away
içinde kaybolmak
1. to vanish within (a place). 2. to be practically unnoticeable in. 3. (for an article of clothing) to be much too big for, swallow: Servet, Semih'in eski trençkotu içinde kayboldu. Semih's old trench coat swallowed Servet
kaybol
get lost!

I am afraid that you will get lost. - Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

kaybol
get lost

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

You can't get lost in big cities; there are maps everywhere! - Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!

kaybolma
disappear

You have to disappear. - Ortadan kaybolmak zorundasın.

The fog began to disappear around ten o'clock. - Sis saat on civarında kaybolmaya başladı.

kaybolma
failure
ortadan kaybolmak
make oneself scarce
ortadan kaybolmak
to disappear
ortadan kaybolmak
to disappear, to fade away
ortadan kaybolmak
dissolve into thin air
ortalıktan kaybolmak
to disappear
uzayda kaybolmak
disappear into space
yavaş yavaş kaybolmak
shade away
yavaş yavaş kaybolmak
trickle out
yavaş yavaş kaybolmak
tail away
zamanla kaybolmak
grow out of
التركية - التركية
Yitmek: "Bu okuyuşta mısranın asıl mahiyeti olan deruni ahenk kaybolmuştur."- Y. K. Beyatlı
Görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak
Yitmek
Görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak: "Kocası bu karanlıkta kaybolmuştu."- Ö. Seyfettin
(Osmanlı Dönemi) İFTİKAD
(Osmanlı Dönemi) VAKB
(Osmanlı Dönemi) AFK
Kaybolma
(Osmanlı Dönemi) MAGİB
Kaybolma
(Osmanlı Dönemi) MUGAYEBE
kaybolma
Kaybolmak işi
kaybolmak
المفضلات