I don't feel like meeting her now.
- Şimdi canım onunla karşılaşmak istemiyor.
He avoided meeting her on the way.
- Yolda onunla karşılaşmaktan kaçındı.
What kind of animals are you most afraid to encounter?
- En çok hangi tür hayvanlarla karşılaşmaktan korkarsınız?
Women and girls would cross over the street rather than meet him.
- Kadınlar ve kızlar onunla karşılaşmaktansa caddeyi geçmeyi tercih ederler.
I wish I wouldn't have to meet you again.
- Keşke seninle tekrar karşılaşmak zorunda olmasam.
I don't want to run into him.
- Ben onunla karşılaşmak istemiyorum.
Giotto made a close encounter with Comet Grigg-Skjellerup on July 10, 1992.
- Giotto 10 Temmuz, 1992'de Kuyruklu yıldız Grigg-Skjellerup'la yakın bir karşılaşma yaptı.
We haven't encountered any new problems.
- Yeni bir sorunla karşılaşmadık.
We haven't encountered any new problems.
- Yeni bir sorunla karşılaşmadık.
He encountered unexpected obstacles.
- O beklenmedik engellerle karşılaştı.
When your eyes encounter a beautiful woman, knock her out.
- Gözlerin güzel bir kadınla karşılaştığında, onu çok şaşırt.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
Didn't your mother teach you anything? When you meet with scary people always protect your wallet and your arsehole!
- Annen sana bir şey öğretmedi mi? Korkunç biriyle karşılaştığında cüzdanını koru ve kıçını!
Your proposal will meet with significant resistance.
- Öneriniz önemli dirençle karşılaşacaktır.
You're going to come up against fierce competition.
- Sıkı bir rekabetle karşılaşacaksın.
Our meeting was quite accidental.
- Karşılaşmamız oldukça raslantıydı.
I felt as if he shrank from meeting me.
- Sanki onun benimle karşılaşmaktan çekindiğini hissettim.
It's always disappointing when you lose a match on penalties.
- Karşılaşmayı penaltılarda kaybetmen daima hayal kırıklığına uğratıyor.
As I entered the coffee shop, I found two young men watching a wrestling match on television.
- Kafeye girdiğim gibi televizyonda güreş karşılaşması izleyen iki genç erkek gördüm.
The game will be held even if it rains.
- Yağmur yağsa bile karşılaşma yapılır.
The athletic meet was postponed due to rain.
- Atletik karşılaşma yağmur dolayısıyla ertelenmişti.
I took part in the athletic meeting.
- Ben, atletizm karşılaşmalarına katıldım.