Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
My reputation has been destroyed.
- Benim itibarım yıkıldı.
The scandal hurt the company's reputation.
- Skandal şirketin itibarını zedeledi.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
Tom holds Mary in high esteem.
- Tom Mary'yi yüksek itibarda tutuyor.
The boy is a credit to our school.
- Oğlan okulumuz için bir itibar.
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
The law will be effective from the 1st of April.
- Yasa 1 Nisan'dan itibaren geçerli olacak.
As of January 2011, Jupiter has 50 named moons. 13 more have been discovered but not given official status or names.
- Ocak 2011 itibariyle, Jüpiter'in 50 tane adlandırılmış uydusu vardır. 13 tane daha keşfedildi ama resmi statü veya isim verilmemiştir.
This ticket is only valid for two days after purchase.
- Bu bilet satın alma tarihinden itibaren yalnızca iki gün geçerlidir.
I don't want to lose face.
- İtibarımı kaybetmek istemiyorum.
To lose face means to be humiliated.
- İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.
I tried to repair his damaged prestige.
- Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.