“Hinkydink” or “Bathhouse John,” or others of that ilk, were proprietors of the most notorious dives in Chicago.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
My initial assumption was correct.
- Benim ilk varsayımım doğruydu.
In 1958, Brazil won its first World Cup victory.
- 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.
The N8 will be the first device by Nokia with the Symbian^3 operating system
- N8, Nokia'nın Symbian 3 işletim sistemi kullanan ilk aygıtı olacak.
Bill got up so early that he caught the first train.
- Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
This is the house where I lived in my early days.
- Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
My first name is Mary and Poppins is my maiden name.
- İlk adım Mary'dir, Poppins ise benim kızlık soyadım.
This is our ship's maiden voyage.
- Bu, gemimizin ilk yolculuğu.
My brother didn't like her from the first time he met her.
- Erkek kardeşim onunla ilk tanıştığından beri onu sevmedi.
In the spring, when the days grew longer and the sun warmer, she waited for the first robin to return from the south.
- İlkbaharda, günler daha uzadığında ve güneş daha ısındığında, o, ilk nar bülbülünün güneyden dönüşünü bekledi.
The former half of the film was dull.
- Filmin ilk yarısı sıkıcıydı.
Only two things are infinite, the universe and human stupidity, and I'm not sure about the former.
- Sadece iki şey sonsuzdur, evren ve insanoğlunun aptallığı, ve ben ilkinden emin değilim.
You went back to the camp leaving me alone in the primeval forest.
- Beni ilkel bir ormanda yalnız bırakarak kampa geri döndün.
Tom is our prime suspect.
- Tom bizim ilk şüphelimiz.
This song is number eleven in my top ten.
- Bu şarkı benim ilk onumda on bir numara.
St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
- Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry.
- Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.
Whoever gets home first starts cooking the supper.
- Eve ilk varan akşam yemeğini pişirmeye başlar.
He is a primary school teacher, so he is used to dealing with children.
- O bir ilkokul öğretmeni bu yüzden o çocuklarla ilgilenmeye alışkın.
Layla was Fadil's primary girlfriend.
- Leyla, Fadıl'ın ilk kız arkadaşıydı.
They used those primitive tools.
- Onlar bu ilkel aletleri kullandılar.
Primitive calculating machines existed long before computers were developed.
- İlkel hesap makineleri, bilgisayarlar geliştirilmeden uzun zaman önce vardı.
Sentence #2416352 is my first ever contribution in Tatoeba.
- # 2416352 numaralı cümle benim Tatoeba'da şimdiye kadarki ilk katkımdır.
The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner.
- Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.
I fell in love with Mary the very first time I saw her.
- Onu ilk kez gördüğümde Mary'ye aşık oldum.
From the very first time I saw her, I knew she was different.
- Onu gördüğüm ilk andan beri, onun farklı olduğunu biliyordum.
I've loved French cakes since elementary school.
- Ben ilkokuldan beri Fransız keklerini severim.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
Who were the original people here?
- Buranın ilk insanları kimlerdi?
Layla was originally charged with conspiracy to commit murder. Not murder.
- Leyla ilk başta cinayete teşebbüsle suçlanıyordu. Cinayet değil.
It was then the beginning of spring.
- O zaman ilkbaharın başlangıcıydı.
At first I didn't like my job, but I'm beginning to enjoy it now.
- İlk başta işimden hoşlanmadım ama artık ondan hoşlanmaya başlıyorum.
The crocus is a forerunner of spring.
- Safran ilkbaharın bir müjdecisidir.
This is the first time I've ever parked my car in the forest.
- Şimdiye kadar ilk kez arabamı ormanda park ettim.