Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
- We compared his work with hers.
Tom Mary'ye onun parkta tek başına yürüyüşe gitmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmediğini söyledi.
- Tom told Mary that he didn't think it was a good idea for her to go jogging in the park by herself.
Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
Onun hikayesi onunkinden çok daha ilginç.
- His story is much more interesting than hers.
Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı?
- Reporter: Did you buy her a kitten?
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank loaned her 500 dollars.
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
O kendi kendine mırıldanıyor.
- She is muttering to herself.
Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum.
- I'm sending her to California.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu.
- Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
O, yaşlı kadına sıcak bir gülümseme fırlattı.
- She shot a warm smile at the old lady.
455 kadından bir kadın gebeliğinin yirminci haftasına kadar hamile olduğunu fark etmez.
- One out of 455 women doesn't realize she's pregnant until the twentieth week of pregnancy.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
O kekelemeye başladığında sınıf arkadaşları gülmekten kendilerini alamadılar.
- When she began to stutter, her classmates couldn't help laughing.
İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
- People devised shelters in order to protect themselves.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
Son elli senedir canını dişine takıp çalışıyor! Kendini tükenmiş hissetmesi çok normal!
- She's been working her butt off for the last 50 years! Of course, she feels burnt out!
O kötü bir dişini çektirdi.
- She had a bad tooth taken out.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
I asked Mary, but she said that she didn't know.
She is a beautiful boat, isn't she?.
She goes running every morning.
- O her sabah koşmaya gider.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
Give help to anyone who needs it.
- Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.
Brush your teeth after each meal.
- Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
All that glitters is not gold.
- Parlayan her şey altın değildir.
Above all, don't panic!
- Her şeyden önce, panik yok!
Everybody started to panic.
- Herkes panik yapmaya başladı.
Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent.
- Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.
- Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Tom comes here every single day.
- Tom her tek günde buraya gelir.
Every single word you say is a lie.
- Söylediğin her söz bir yalan.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
Do you know either of the two girls?
- İki kızın her birini tanıyor musun?
He believes whatever I say.
- O, söylediğim her şeye inanır.
I'll do whatever you want me to do.
- Ben senin yapmamı istediğin her şeyi yapacağım.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
Give it to whoever wants it.
- Onu her kim isterse ona ver.