Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
 - Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
 - Tom is always hard at work.
Ben yumurtayı katı kaynattım.
 - I hard-boiled an egg.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
 - Boil my eggs hard, please.
Bu benim için çok zordu.
 - It's too hard for me.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
 - Understanding you is really very hard.
Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
 - Tom could hardly walk.
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
 - Tom could hardly stand the pain.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
 - Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
 - I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Bu benim için çok zordu.
 - It's too hard for me.
O çok çalışan bir öğrencidir.
 - She is a student who studies very hard.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
 - He works hard to support his large family.
O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.
 - He put up with the greatest hardship that no one could imagine.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
 - It rained hard yesterday.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
 - It was raining good and hard.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
 - Life is getting hard these days.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
 - The old man was hard of hearing.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
 - Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
 - Tom has hardly any close friends.
Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
 - I don't like girls who play hard to get.
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
 - You are working too hard. Take it easy for a while.