It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
Tom traveled back in time.
- Tom geçmişe seyahat etti.
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
In retrospect, I think you were right.
- Geçmişe bakıldığında, sanırım sen haklıydın.
History deals with the past.
- Tarih geçmişle ilgilenir.
Our company has a long, long history.
- Firmamızın uzun, uzun bir geçmişi var.
It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
In retrospect, I should have treated her with more respect.
- Geçmişe bakıldığında, ona daha saygılı davranmalıydım.
In retrospect, I think you were right.
- Geçmişe bakıldığında, sanırım sen haklıydın.
I checked on Tom's background and he seems to be a well-respected man.
- Tom'un geçmişine bir göz attım ve o oldukça saygı duyulan bir adam gibi görünüyor.
It is very important to consider the cultural background of the family.
- Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.
No previous experience is required.
- Geçmiş deneyim gerekli değil.
In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils.
- Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.
I must've passed out.
- Kendimden geçmiş olmalıyım.
My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
- Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.
Tom was only gone for fifteen minutes.
- Tom sadece on beş dakika kendinden geçmişti.
The summer had gone before I knew it.
- Ben tanımadan önce yaz geçmişti.
No one can bring back a bygone era.
- Kimse geçmiş dönemi geri getiremez.
Let's let bygones be bygones.
- Bırak geçmişte kalsın.
He can not have passed the exam.
- O, sınavı geçmiş olamaz.
I must've passed out.
- Kendimden geçmiş olmalıyım.
Sometimes Tom uses the preterite incorrectly.
- Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.