One way or another, we have to get this job finished by Monday.
- Bir şekilde, pazartesiye kadar bu işi bitirtmeliyiz.
We'll have to pay back that loan one way or another.
- Bu krediyi bir şekilde geri ödemek zorunda kalacağız.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
We have to get you home somehow.
- Bir şekilde seni eve götürmek zorundayız.
He's somewhat hard of hearing, so please speak louder.
- O, bir şekilde zor işitiyor, bu yüzden lütfen yüksek sesle konuşun.
You have to be somewhat to blame for that.
- Onun için bir şekilde suçlu olmak zorundasın.
Properly listen to what I'm going to say.
- Söyleyeceklerimi düzgün bir şekilde dinle.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
Dan was severely beaten by prison guards.
- Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.
The food on this cruise made me severely constipated.
- Bu gemi yolculuğundaki yiyecek beni ciddi bir şekilde kabız etti.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Everything went horribly wrong.
- Her şey korkunç bir şekilde yanlış gitti.
That would be terribly wrong.
- O korkunç bir şekilde yanlış olurdu.
I was terribly frightened.
- Korkunç bir şekilde korktum.
The story ends happily.
- Hikaye mutlu bir şekilde sona erer.
The girl is reading happily.
- Kız mutlu bir şekilde okuyor.
John runs the family business very efficiently.
- John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.
Tom is a good employee. He gets things done quickly and efficiently.
- Tom iyi bir çalışandır. O işleri hızlı ve verimli bir şekilde yaptırır.
Their prices are surprisingly cheaper than their rivals.