Sen önyargılısın, değil mi?
- You're prejudiced, aren't you?
Kadın sürücülere karşı önyargılıydı.
- He was prejudiced against women drivers.
Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
- Sami's vision was severely impaired.
İnsanın beden ve aklı birbirine öylesine bağlıdır ki birini etkileyen diğerini de etkiler.
- The body and the mind of man are so closely bound together that whatever affects one affects the other.
Çocukluğunda ne yaparak harcadığın zaman hayatının geriye kalanını etkiler.
- What you spend time doing in your childhood affects the rest of your life.
Tasarı kendisi kusurlu.
- The design itself is flawed.
Önerilen kanun çok kusurlu.
- The proposed law is very flawed.