Sanırım Tom önyargılı.
- I think Tom is prejudiced.
Kadın sürücülere karşı önyargılıydı.
- He was prejudiced against women drivers.
Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
- Sami's vision was severely impaired.
Hayal yaşamlarımızın her kısmını etkiler.
- Imagination affects every part of our lives.
Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
- The problem affects the prestige of our school.
Önerilen kanun önemli ölçüde kusurlu.
- The proposed law is significantly flawed.
Tasarı kendisi kusurlu.
- The design itself is flawed.