artıksız

listen to the pronunciation of artıksız
Türkisch - Englisch
nonredundant
non-redundant
artık
no longer

I no longer love him. - Artık onu sevmiyorum.

I no longer love you. - Artık seni sevmiyorum.

artık
residual

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

artık
anymore

I don't love you anymore. - Artık seni sevmiyorum.

I don't like him anymore. - Artık onu sevmiyorum.

artık
remnant
artık
longer

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

I no longer love him. - Artık onu sevmiyorum.

artık
no more

He could get no more money. - O, artık para alamadı.

There will be no more problems. - Artık sorun olmayacak.

artık
(Çevre) debris
artık
any longer

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

I do not love him any longer. - Artık onu sevmiyorum.

artık
{i} leftover

I think I have some leftover pizza in the fridge. - Sanırım fırında biraz artık pizzam var.

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

artık
{i} dreg
artık
at that

There were many things that I thought were important at that time that I no longer believe are important. - Artık önemli olduğuna inanmadığım, o zamanlar önemli olduğunu düşündüğüm çok şey vardı.

Let's leave it at that for now. - Artık şimdilik onu bırakalım.

artık
remaining
artık
as late as
artık
left over
artık
(Madencilik) gob
artık
any more

I can't stand this pain any more. - Ben bu acıya artık dayanamıyorum.

I don’t smoke any more. - Ben artık sigara içmiyorum.

artık
(İnşaat) remanent
artık
hog-wash
artık
orphan
artık
(Jeoloji) tailing
artık
wastes
artık
redundant
artık
resudial
artık
remains
artık
(Ticaret) balance
artık
fag-end
artık
(Muzik) augment
artık
residuum
artık
leftovers

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

artık
{s} left

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

Tom didn't know what to do with the leftover food. - Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.

artık
ever after
artık
remainder
artık
{i} leaving
artık
offal
artık
waste

I can't afford to waste any more time. - Artık daha fazla zaman harcamayı göze alamam.

Let's not waste any more of each other's time. - Artık birbirimizin zamanını boşa harcamayalım.

artık
scrap

Give the scraps to the dog. - Artıkları köpeğe verin.

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

artık
oddment
artık
refuse

I refuse to herd geese any longer with that girl. - Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.

I refuse to obey you any longer. - Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.

artık
surplusage
artık
excess
artık
above

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

artık
rump
artık
from now on

I don't know what to do from now on. - Artık ne yapacağımı bilmiyorum.

I have to be careful from now on. - Artık dikkatli olmak zorundayım.

artık
(Hukuk) residue
artık
waste, waste material, refuse; leftovers, remains; residue; remnant; waste; left over, remaining; residual
artık
superfluous, redundant, extra
artık
last part of something after the best part of it has been used
artık
residue; shoddy
artık
discard
artık
dregs
artık
depot
artık
tag end
artık
dross
artık
remnant, residue
artık
fag end
artık
left, left over
artık
leftover of cloth (British)
artık
scraps

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

artık
spoils
artık
spilth
artık
megass
artık
{i} rest

We no longer go to eat at the Indian restaurant. - Biz artık Hint restoranında yemek yemeye gitmiyoruz.

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

artık
hog wash
artık
screenings
artık
spoil
artık
trash
artık
{i} effluent
artık
{i} shoddy
artık
over

Let's not go over that again. - Artık onun hakkında konuşmayalım.

I think it's over now. - Sanırım o artık bitti.

Türkisch - Türkisch

Definition von artıksız im Türkisch Türkisch wörterbuch

artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter
Artık
çıktı
artık
Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü
artık
Kalan veya artan bölüm
artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter: "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı."- T. Buğra
artık
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
artık
Daha çok, daha fazla
artıksız
Favoriten