Hayalini gerçekleştireceksen, daha fazla çalışmak zorundasın.
- Wenn du deinen Traum verwirklichen möchtest, musst du härter arbeiten.
Çok çalışmak zorundasın.
- Du musst viel arbeiten.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Benim babam bir fabrikada çalışır.
- My father works in a factory.
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.
- I have seen neither of his works.
Onun en son çalışmaları geçici sergide.
- His latest works are on temporary display.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Şekspir'in tüm eserlerine sahibim.
- I have the complete works of Shakespeare.
O bir sıhhi tesisat şirketi için çalışıyor.
- He works for a plumbing company.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Ben işlerin kontrolünü aldım.
- I got control of the works.
Birisi işleri baltaladı.
- Someone's put a spanner in the works.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.
- He works as a teacher, but actually he's a vampire.
He has an interesting job, for which he has to work a lot.
- Er hat einen interessanten Beruf, für den er viel arbeiten muss.
I must work hard to make up for lost time.
- Ich muss hart arbeiten, um die verlorene Zeit aufzuholen.