a remarkable

listen to the pronunciation of a remarkable
Englisch - Türkisch

Definition von a remarkable im Englisch Türkisch wörterbuch

remarkable
dikkat çekici

Tıptaki son gelişmeler dikkat çekicidir. - The recent advances in medicine are remarkable.

Tom ve Mary, yeni tekniği kullanarak dikkat çekici sonuçlar elde ettiler. - Tom and Mary have achieved remarkable results using their new technique.

remarkable
dikkate değer

İngilizcede dikkate değer bir ilerleme kaydetti. - He has made remarkable progress in English.

Tom'un bazı dikkate değer şeyler yaptığını gördüm. - I've seen Tom do some pretty remarkable things.

some
birkaç

Annem bana birkaç yeni giysi yaptı. - My mother made some new clothes.

Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti. - He got a broken jaw and lost some teeth.

some
biraz

Etinin üzerine biraz tuz koy. - Put some salt on your meat.

Biraz vücut losyonuna ihtiyacım var. - I need some body lotion.

some
bazı

Bazı öğrenciler otobüsle gitti, diğerleri de yürüyerek gitti. - Some of the students went by bus, and others on foot.

Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum. - I'm having some problems compiling this software.

remarkable
{s} göze çarpan
remarkable
kayda değer

O son günlerde İngilizcede kayda değer ilerleme yaptı. - She has recently made remarkable progress in English.

İngilizcede kayda değer bir gelişme yaptı. - He made remarkable progress in English.

remarkable
remarkably : dikkate lâyık derecede
remarkable
fevkalade

Tom fevkalade genç bir adam. - Tom is a remarkable young man.

Fevkalade bir iş yaptın. - You've done a remarkable job.

remarkable
harikulade
remarkable
dikkate şayan
remarkable
hatırı sayılır
remarkable
dikkat edilmesi gereken
remarkable
sözü edilmeye değer
some
keybir
remarkable
{s} klas
remarkable
tuhaf
remarkable
{s} olağanüstü

Onun müziğe olağanüstü bir yeteneği var. - He has a remarkable aptitude for music.

Sen olağanüstü bir insansın. - You're a remarkable person.

remarkable
çok

Onun yaşındaki bir kız için, Mary çok zeki, dikkat çekici düşünceler ifade eder. - For a girl of her age, Mary expresses very clever, remarkable thoughts.

Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm. - I thought that was remarkable.

remarkable
remarkableness : fevkaladelik
remarkable
garip
some
kimisi

Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti. - Some went on foot, and others by bicycle.

some
{s} ne biçim
some
{s} çok iyi

Bazı hayvanlar tırmanmada çok iyidirler. - Some animals are very good at climbing.

O, çok iyi olduğum bir şey değil. - It's not something I'm very good at.

some
{s} bir parça

Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum. - Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.

Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı. - On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.

some
bir bölümü
some
{s} yaklaşık

Yaklaşık 1:58'lik o akordun ne olduğunu tam anlayamıyorum. Birisi bana yardım edebilir mi? - I can't quite figure out what that chord around 1:58 is. Can somebody help me out?

Biz araba içinde yaklaşık 100 mil katettik. - We covered some 100 miles in the car.

some
{s} epey
some
aşağı yukarı

Yasal harcamalar, aşağı yukarı, ona 9.000 sterline mal oldu. - The legal costs set him back something in the order of £9,000.

Sami aşağı yukarı yüz tane kadın kaçırdı. - Sami kidnapped something like a hundred women.

some
{s} acayip

Bazen acayip bir adam olabiliyor. - Sometimes he can be a strange guy.

O dini mezhebin bazı acayip fikirleri var. - That religious cult has got some pretty off the wall ideas.

some
bir kısım
some
{s} amma
some
oldukça

Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır. - It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.

Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor. - Some people think the government has way too much power.

some
bazı bölümleri

İngiliz önerisinin bazı bölümleri kabul edilemez görünüyor. - Some parts of the British proposal seem unacceptable.

Englisch - Englisch
some
remarkable
{a} observable, worthy of notice, token
Remarkable
markable
remarkable
Someone or something that is remarkable is unusual or special in a way that makes people notice them and be surprised or impressed. He was a remarkable man It was a remarkable achievement + remarkably re·mark·ably The Scottish labour market has been remarkably successful in absorbing the increase in the number of graduates. unusual or surprising and therefore deserving attention or praise
remarkable
{s} striking, noteworthy; extraordinary, exceptional
remarkable
worthy of notice; "a noteworthy fact is that her students rarely complain"; "a remarkable achievement"
remarkable
unusual or striking; "a remarkable sight"; "such poise is singular in one so young"
remarkable
unusual or striking; "a remarkable sight"; "such poise is singular in one so young
remarkable
Worthy of being remarked or noticed; noticeable; conspicuous; hence, uncommon; extraordinary
a remarkable

    Silbentrennung

    a re·mark·a·ble

    Türkische aussprache

    ı rimärkıbıl

    Aussprache

    /ə rēˈmärkəbəl/ /ə riːˈmɑːrkəbəl/

    Videos

    ... You know, you do a remarkable job ...
    ... to honor and support our remarkable military families ...
Favoriten