No matter how much you hurry your effort is just a drop in the bucket.
 - Ne kadar acele edersen et, çaban sadece kovada bir damla.
Drop by drop, the lake fills.
 - Damlaya damlaya göl olur.
All of a sudden, large drops of rain began falling from the dark sky.
 - Ansızın büyük yağmur damlaları karanlık gökyüzünden düşmeye başladı.
Do you have cough drops?
 - Öksürük damlan var mı?
A raindrop splashed on her cheek.
 - Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
A trickle of blood ran down his neck.
 - Onun boynundan bir damla kan aktı.
Droplets are falling on my laptop computer.
 - Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.
The hunter unexpectedly found fresh blood droplets in the snow.
 - Avcı beklenmedik bir şekilde karda taze kan damlacıkları buldu.
Layla noticed blood dripping from the steering wheel of Sami's car.
 - Leyla, Sami'nin arabasının direksiyon simidinden damlayan kanı fark etti.
Please turn off the tap. The dripping gets on my nerves.
 - Lütfen musluğu kapatın. Damlama sinirlerimi bozuyor.
You can hear the water dripping from the pipe.
 - Borudan suyun damladığını duyabilirsin.
Please turn off the tap. The dripping gets on my nerves.
 - Lütfen musluğu kapatın. Damlama sinirlerimi bozuyor.
I should have taken my eye drops with me.
 - Göz damlamı yanımda getirmeliydim.
This juice tastes like eye drops. You've tasted eye drops?
 - Bu meyve suyunun tadı göz damlası gibi. Göz damlasının tadına baktın mı?
A jug fills drop by drop.
 - Bir sürahi damla damla doldurur.
Drop by drop, the lake fills.
 - Damlaya damlaya göl olur.