Tom asked a few questions that Mary didn't want to answer.
- Tom Mary'nin cevap vermek istemediği birkaç soru sordu.
You don't have to answer quickly.
- Çabucak cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to respond by letter.
- Mektupla cevap vermek zorunda değilsin.
It's easy to respond to that question.
- O soruya cevap vermek kolaydır.
Being too nervous to reply, he stared at the floor.
- O, cevap vermek için çok fazla sinirli olduğu için yere baktı.
Sorry, I still don't know enough to reply in Esperanto.
- Üzgünüm, Esperanto cevap vermek için hâlâ yeterince bilmiyorum.
You don't have to reply today.
- Bugün cevap vermek zorunda değilsin.
Tom has a lot to answer for.
- Tom cevap vermek için çok şeye sahip.
I answer for her honesty.
- Onun dürüstlüğü için cevap veriyorum.
He didn't reply to my letter.
- O, mektubuma cevap vermedi.
I'm sorry that I didn't reply sooner.
- Daha kısa sürede cevap vermediğim için üzgünüm.
Tom kept trying to call Mary, but she never answered her phone.
- Tom Mary'yi aramak için uğraşmaya devam etti, ama o hiçbir zaman telefonuna cevap vermedi.
My prayer was answered.
- Benim duama cevap verildi.
If the telephone rings, can you answer it?
- Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?
The quality of higher education must answer to the highest international standards.
- Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.