Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Tom Mary'nin çevresinde olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be around Mary.
Odanın etrafında koşma.
- Don't run around in the room.
Biz gölün etrafında yürüdük.
- We've walked all around the lake.
Çocuklar etraftayken o tür şey söylememelisin.
- You shouldn't say that kind of thing when children are around.
Armstrong, etrafta gezindi.
- Armstrong walked around.
Çevrede kuşlar uçuyorlar.
- The birds are flying around.
Gökdelen çevredeki diğer binaların üzerinden yükseldi.
- The skyscraper rose above the other buildings around.
Erkek kardeşlerim sürekli çevresine şakalar yapıyor.
- My brothers are always joking around.
Tom belinin çevresine kazağını bağladı.
- Tom tied his sweater around his waist.
Etrafına bakındı fakat hiç kimseyi göremedi.
- He looked around, but he saw no one.
O, etrafına baktı, ama hiçbir şey göremedi.
- She looked around, but she couldn't see anything.
O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
- He lives somewhere around the park.
Sabahları her zaman yedi civarında uyanırım.
- In the morning I always wake up around seven o'clock.
Bu civarda çok az sayıda ev var.
- There are few houses around here.
Hâlâ bu civarda mısın?
- Are you still around?
Kedim odada oraya buraya koşuyor.
- My cat is running around the room.
After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.
Neden bu kıyafetler ortalıkta duruyor?
- Why are these clothes lying around?
Buralarda kimsenin yaşamadığı doğru mu?
- Is it true that nobody lives around here?
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Tom patronu civarda olmadığı zaman bir patron gibi davrandı
- Tom acted as the boss whenever the boss wasn't around.
Sanırım o bu civarda.
- I think it's around here.
Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
- The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
Tom yaklaşık 2.30 civarında geri dönecek.
- Tom will be back around 2:30.
O hızla arkaya döndü.
- She turned around quickly.
O buralarda bir yerde yaşıyor.
- He lives somewhere around here.
Buralarda hava erken kararıyor.Sonbahar zamanı geldiğinde güneş bir kaya gibi düşüyor gibi görünüyor.
- It's getting dark early around here. The sun seems to drop like a rock when autumn rolls around.
Döndü ve geriye baktı.
- He turned around and looked back.
Ben seslendiğimde geriye döndü.
- He turned around when I called.
Orada 30 yaşın altında hiç kimse yoktu.
- There was nobody under 30 around.
Bütün çevreye baktım ama orada kimseyi göremedim.
- I looked all around, but I could see nobody there.
B: Oh, he's still around. He's feeling better now.
She went around the track fifty times.
She spun around a few times.
The jackals began to gather around .
I'll see you around .
{{|}}.
She turned round and scowled at me.
- She turned around and scowled at me.
... They start looking around for a new labor force. ...
... around for a long time. ...