Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Bu sadece küçük bir başarısızlık.
- It's only a minor setback.
Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
- A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Azınlık haklarını korumalıyız.
- We have to stand up for minority rights.
Tom ufak bir kazaya karıştı.
- Tom was involved in a minor accident.
Tom ufak yaralar aldı.
- Tom received minor injuries.
Bu önemsiz bir detay.
- That's a minor detail.
Önemsiz detaylar için üzülme.
- Don't worry about the minor details.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- The law prohibits minors from smoking.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
Tatoeba insanların azınlık dillerini öğrenmesine yardım edebilir.
- Tatoeba can help people to learn minority languages.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Azınlıklar birçok ülkede hor görülüyor.
- Minorities are despised in many countries.
Etnik azınlıklara karşı hoşgörülü müsünüz?
- Are you tolerant towards ethnic minorities?
Yan dal eğitimimi eczacılık fakültesinde tamamladım.
There is now such an immense microliterature on hepatics that, beyond a certain point I have given up trying to integrate (and evaluate) every minor paper published—especially narrowly floristic papers.
... Consider the following scenario: you are a minor child and you have deeply religious ...
... But those are minor problems. ...