I'd like to clarify that.
 - Onu açıklamak istiyorum.
I just wanted to clarify that.
 - Sadece onu açıklamak istedim.
Tom doesn't have to explain himself to me.
 - Tom bana kendini açıklamak zorunda değildir.
The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them.
 - Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.
He gave an account of how he had escaped.
 - O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
Most languages have euphemistic expressions to describe death and dying.
 - Çoğu dilde ölüm ve ölmeyi açıklamak için örtülü ifadeler vardır.
He wants to make something clear.
 - O bir şeyi açıklamak istiyor.