Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
 - At last a good idea struck me.
Gerçekten güzel bir tadı var.
 - This sure tastes good!
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
 - This is a good book, but that one is better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
 - This is a good book, but that is better.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
 - He put this information to good use.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
 - Eating fish is good for your health.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
 - I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Sağlıklı kalabildiğim sürece uzun yaşamak isterim.
 - I want to live as long as I can stay in good health.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
 - The individual does not exist for the good of the State.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
 - Tom should quit for the good of the agency.
Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
 - You didn't do a very good job, I said.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
 - I haven't a very good dictionary.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
 - I made a good profit by selling my car.
Sizin için balık yemek faydalı mı?
 - Is eating fish good for you?
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
 - To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
En iyiler çoğunlukla iyilerin düşmanıdır.
 - The best is often the enemy of the good.
Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.
 - Tom and Mary are good for each other.
O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
 - She makes a good living.
Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
 - Tom has a good firm handshake.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
 - Render good for evil.
Bilimsel bilginin her artışıyla insanın kötülük için gücü iyilik için gücü gibi aynı oranda artırılır.
 - With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.
Tom'un köpeği oldukça iyi bir yüzücü.
 - Tom's dog is a pretty good swimmer.
Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
 - Tom is pretty good at playing piano by ear.
Peki iyi haber nedir?
 - So what's the good news?
Peki, biri iyi olmak zorunda.
 - Well someone has to be good.