Ben bu oda için yeni bir halı satın almak zorundayım.
 - I have to buy a new carpet for this room.
Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım.
 - I have to buy a car this weekend.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to him.
İçeri girmeme izin vermek zorundasın.
 - You have to let me in.
Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
 - Tom will have only one chance to get that right.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
 - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Çinli firmalar, dünya pazarını ele geçirmek için bir arayış başlattı.
 - Chinese firms have embarked on a quest to conquer the world market.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
 - I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Biz biraz şarap içmek istiyoruz.
 - We'd like to have some wine.
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
 - I'd like to have another cup of coffee.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
 - It is believed that whales have their own language.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
 - With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
 - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
 - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
 - It must be nice to have friends in high places.
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
 - Would you like to have dinner with me tonight?
Ben ne zaman hile yaptım?
 - When have I ever cheated?
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
 - Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
 - I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
 - We will have to take on someone to do Tom's work.
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
 - Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
 - Everybody will have to pitch in to save the environment.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
 - I'm afraid I'll have to call it a day.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
 - If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.