Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
 - You'll have to get off at the bank and take the A52.
Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım.
 - I have to buy a car this weekend.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to him.
İçeri girmeme izin vermek zorundasın.
 - You have to let me in.
Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
 - Tom will have only one chance to get that right.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
 - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
 - I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.
 - I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
Bir yerde içki içmek için dışarı çıkmak ister misiniz?
 - Would you like to go out to have a drink somewhere?
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
 - I'd like to have another cup of coffee.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
 - It must be nice to have friends in high places.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
 - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
 - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
 - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
 - Would you like to have dinner with me tonight?
Mezun olmak için yeterli kredim yok.
 - I don't have enough credits to graduate.
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
 - Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
 - I have no intention of cheating. What's the point?
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
 - We will have to take on someone to do Tom's work.
Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
 - I have no choice but to accept your proposals.
Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
 - Everybody will have to pitch in to save the environment.
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
 - Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
 - If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
 - I'm afraid I'll have to call it a day.