to forbear teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- let
- izin vermek
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
-I stood aside to let them pass.
Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.
-I opened the window to let in some fresh air.
- let
- {i} engel
Bunun gelecekte tekrar olmasını engelleyebileceğimiz yollar hakkında konuşalım.
-Let's talk about ways that we might prevent this from happening again in the future.
İlişkilerin çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
-Don't let relationships interfere with your studies.
- forbear
- sabır
- let
- koyvermek
- let
- gevşetmek
- forbear
- kaçınmak
- forbear
- sabretmek
- forbear
- özünü tutmak
- forbear
- çekinmek
- forbear
- sabırlı olmak
- forbear
- boş vermek
- forbear
- sakın
- forbear
- sakınmak
- let
- -malı
- let
- bırakmak
Tom Mary'nin elini bırakmak istemedi.
-Tom never wanted to let go of Mary's hand.
Onu sıkıca tuttu ve hiç bırakmak istemedi.
-She held him tightly and never wanted to let go.
- let
- İİ.(to/out ile) kiralamak
- forbear
- sabret/vazgeç
- forbear
- {i} ced
- forbear
- forbearance kaçınma
- forbear
- kendini tutma
- forbear
- {f} vazgeçmek
- forbear
- {f} (for.bore, for.borne)
- forbear
- forbearina sabırlı tahammüllü dayanıklı
- forbear
- sakınma
- forbear
- {f} (merhametten/şefkatten dolayı) (bir şeyi) yapmamak
- forbear
- {f} hoşgörülü olmak
- forbear
- {i} ata
- forbear
- {f} (from) kendini (bir şey yapmaktan) alıkoymak
- forbear
- {f} kendini tutmak
- forbear
- tahammül
- let
- {f} dirmek
- let
- (İnşaat) müsade etmek
- let
- {f} kiraya verilmek
- let
- ii
- let
- kinglet kralcık
- let
- {f} vermek
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
-I stood aside to let them pass.
Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.
-Tom doesn't want to let Mary go.
- let
- (fiil) bırakmak, izin vermek, meydan vermek, ses çıkarmamak, kiraya vermek, vermek, ihale etmek, kiraya verilmek, dirmek, dürmek
- let
- in ile geçmesine
- let
- eski
Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.
-I got a letter from an old friend yesterday.
Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
-Let's eat in the park like we used to.
- let
- gitmesine veya gelmesine müsaade etmek
- let
- {f} ihale etmek
- let
- bırak olsun
- let
- (isim) kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, let, teniste yeniden servis atma nedeni, engel
İlgili Terimler
to forbear teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- let
- To refuse; to decline; to give no heed
- Alternative spelling of forebear
Beginning with the bald declaration “I think I was cold in the womb,” the speaker in “The Forbears” then decides that his brother (who died soon after birth) must also have been cold in the womb, like his grandfather John and the forbears who antedated John:.
- To control oneself when provoked
- {v} to cease, stop, abstain, decline, spare
- {f} refrain from, desist from, hold back
- To control one's self when provoked
- not do something; "He refrained from hitting him back"; "she could not forbear weeping"
- Forebear, ancestor
- To keep away from; to avoid; to abstain from; to give up; as, to forbear the use of a word of doubtful propriety
- {i} ancestor, forefather
- To treat with consideration or indulgence
- If you forbear to do something, you do not do it although you have the opportunity or the right to do it. I forbore to comment on this Protesters largely forbore from stone-throwing and vandalism. to not do something you could or would like to do because you think it is wiser not to forbear from. a forebear
- a person from whom you are descended
- To control ones self when provoked
- An ancestor; a forefather; usually in the plural
- To keep away from; to avoid; to abstain from; to give up
- To cease from bearing
- To refrain from proceeding; to pause; to delay