Birbirimizi cesaretlendirmek zorundayız.
- We have to encourage each other.
Tom'u kendi ev ödevini erkenden yapması için teşvik etmek isteyebilirsin.
- You might want to encourage Tom to do his own homework early.
Tom'u okulda kalmaya teşvik etmek için elimden geleni yapacağım.
- I'll do whatever I can to encourage Tom to stay in school.
Kalp çarpıntısıyla, o kapıyı açtı
- With her heart pounding, she opened the door.
Tom kırık bir kalpten öldü.
- Tom died of a broken heart.
O konuklarını yürekten ağırladı.
- She gave her guests a hearty reception.
Tom altın yüreklidir.
- Tom has a heart of gold.
O canı gönülden yaptı.
- He put all his heart and soul into it.
Ben seni gönülden destekliyorum.
- I heartily support you.
Cesaretini kaybetme, Tom.
- Don't lose heart, Tom.
Ona gerçeği söyleyecek cesaretim yoktu.
- I didn't have the heart to tell him the truth.
Korku kalbime süzüldü ve orada yerleşti.
- Fear crept into my heart and settled there.
Benim kötü bir kalbim var. Koroner arter hastalığı.
- I've got a bad heart: coronary artery disease.
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
Çok üzgündü ve kendini astı.
- He was heartbroken and hanged himself.
Onun sözleriyle cesaretlendirildim.
- I was encouraged by his words.
Onun başarısı beni çok cesaretlendirdi.
- His success encouraged me very much.
Kimse onu teşvik etmedi.
- No one encouraged her.
Hiç kimse onu teşvik etmedi.
- Nobody encouraged her.
I encouraged him during his race.
We encourage the use of bicycles in the town centre.
The royal family has always encouraged the arts in word and deed.
... But I'd encourage you to upgrade, because it is more ...
... I want to encourage the fans to experience the music and ...