Ben bu oda için yeni bir halı satın almak zorundayım.
 - I have to buy a new carpet for this room.
Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
 - I lost my watch, so I have to buy one.
Gitmene izin vermek zorundayım.
 - I have to let you go.
Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to them.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
 - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
 - If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
 - I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
 - I have to go through the task by tomorrow.
Biz biraz şarap içmek istiyoruz.
 - We'd like to have some wine.
Bir yerde içki içmek için dışarı çıkmak ister misiniz?
 - Would you like to go out to have a drink somewhere?
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
 - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
 - It is believed that whales have their own language.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
 - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
 - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Mezun olmak için yeterli kredim yok.
 - I don't have enough credits to graduate.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
 - With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Ben ne zaman hile yaptım?
 - When have I ever cheated?
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
 - I have no intention of cheating. What's the point?
Böyle uygunsuz bir öneriyi kabul etmek zorunda değildin.
 - You didn't have to accept such an unfair proposal.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
 - I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
Adil payına katkıda bulunmak zorundasın.
 - You have to contribute your fair share.
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
 - Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
 - If we are to be there at six, we will have to start now.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
 - I'm afraid I'll have to call it a day.