Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz.
 - We don't want to cause any trouble.
Paniğe yol açmak istemiyorum.
 - I don't want to cause a panic.
Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.
 - An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
 - Marriage is the main cause of all divorces.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
 - All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
 - Tom causes me a lot of extra work.
Burada iyi bir amaç için buradayız.
 - We're here for a good cause.
Bunun olmasına neden olmadın.
 - You didn't cause it to happen.
Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.
 - Tom didn't want to cause us any more trouble.
Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
 - A traffic accident caused us a lot of trouble.
O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
 - He behaves well in school but at home he causes problems.
O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
 - He contributed nothing to the cause.
Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
 - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
 - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.