The band's first single became a hit record.
This sentence has only one language.
- Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
I try to travel with only one suitcase.
- Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.
He flatly turned down our request.
- Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
The opening address alone lasted one hour.
- Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
Don't let the children monopolize the television.
- Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.