teke

listen to the pronunciation of teke
Türkçe - İngilizce
{i} goat
prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) billygoat
he-goat
male goat
billy goat
male goat, billy goat
he goat
male goat, billy goat; prawn
shrimp, prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) domestic goat
shrimp
tek
only

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

tek
{i} one

Kill two birds with one stone. - Tek bir taşla iki kuş öldür.

I called his office again and again, but no one answered. - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.

tek
single

There isn't a single cloud in the sky. - Gökyüzünde tek bir bulut yok.

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

tek
sole

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

teke dikeni
(Botanik, Bitkibilim) lycium
teke sakalı
(Botanik, Bitkibilim) aruncus
teke tek
(Askeri) one-on-one
teke tek
One on one
teke tek
One to one
teke burunlu hook-nosed
(person)
teke böceği
(Tabiat Doğa) (böcek, haşere) long-horned beetle
teke sakalı
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) yellow goats-beard salsify
teke sakalı çiçeği
(Gıda) oyster plant
teke sakalı çiçeği
(Gıda) salsify plant
teke tek çarpışma
single combat
tek
unique

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

tek
odd

Tapirs are odd-toed ungulates. - Tapirler tek toynaklıdır.

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself. - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

I can't carry this suitcase by myself. - Bu valizi tek başıma taşıyamam.

tek
flat

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

I offered to fix Tom's flat tire. - Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(Denizbilim) add

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

tek
companion

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Postal services are a government monopoly. - Posta hizmetleri devlet tekelindedir.

Our store has a monopoly on this item. - Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.

tek
uni

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927. - Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.

Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo. - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.

enenmiş teke
goat castration was
tek
homo
tek
one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

tek
lone

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

He lives in this lonely place by himself. - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

tek
several

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
İngilizce - İngilizce

teke teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

tek
A Siberian ibex
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) Bir cilt defter
(Osmanlı Dönemi) f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen
(Osmanlı Dönemi) Tezek
Batı Akdeniz ve Göller Yöresinde oynanan halk oyunlarının genel ismi
Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve türü
Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı
Daha çok deniz kıyılarındaki su birikintileri içinde yaşayan çok küçük boy karides
Bir karides türü
üç yaşındaki erkek keçi
Keçinin erkeği
Türkmen aşireti
Bir çeşit karides
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Korkak olmak
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Cem'olmak, birikmek, toplanmak
teke dikeni
Patlıcangiller familyasından yüksek çalı biçiminde dikenli bitki
teke tek
Bire karşı bir
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)