I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Musical talent can be developed if it's properly trained.
- Düzgün bir şekilde eğitilirse müzikal yetenek geliştirilebilir.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
Lots of famous people come here.
- Bir sürü ünlü kişi buraya gelir.
There were lots of people at the concert.
- Konserde bir sürü insan vardı.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
Tom said that nothing like that would ever happen again.
- Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
The tickets are 1,000 yen each.
- Biletlerin her biri 1.000 yen.
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
He stayed here for a while.
- O, bir süre burada kaldı.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
Tom certainly works as hard as anyone else on his team.
- Tom kesinlikle takımındaki herhangi biri kadar çok çalışıyor.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
Only those who believe in the future believe in the present.
- Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
He puts aside some gas.
- O bir kenara biraz benzin koydu.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom was momentarily disoriented.
- Tom bir an için şaşırmıştı.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
Next time you come to see me, I will show you the book.
- Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
Can I eat this mushroom? You can eat anything one time.
- Bu mantarı yiyebilir miyim? Bir şeyi bir kez yiyebilirsin.
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
I remember seeing you all somewhere.
- Hepinizi bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Dan was severely beaten by prison guards.
- Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.
The storm severely damaged the crops.
- Fırtına ürünlere ciddi bir şekilde zarar verdi.
He seldom, if ever, comes.
- O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
She seldom, if ever, goes out after dark.
- O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
I am not frightened of anything.
- Herhangi bir şeyden korkmam.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Every now and then, we eat out.
- Arada bir dışarıda yeriz.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
We go to the theater once every two weeks.
- Biz her iki haftada bir kez tiyatroya gideriz.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
I'll say it one more time.
- Bir kez daha söyleyeceğim.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.