One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
Tom knew how to properly dispose of motor oil and never dumped it down the storm drain.
- Tom motor yağını nasıl düzgün bir şekilde atacağını ve asla rögara atmadığını biliyordu.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
There were lots of people.
- Bir sürü insan vardı.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
The tickets are 1,000 yen each.
- Biletlerin her biri 1.000 yen.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I met her on a certain winter day.
- Herhangi bir kış gününde ona rastladım.
I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
The man shoved her aside.
- Adam onu bir kenara itti.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
Tom was momentarily silent.
- Tom bir an için sessizdi.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom asked Mary what he should do next.
- Tom Mary'ye bir dahaki sefer ne yapması gerektiğini sordu.
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
I'm only going to ask you this one time, Tom.
- Ben bunu sana sadece bir kez soracağım, Tom.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
The storm severely damaged the crops.
- Fırtına ürünlere ciddi bir şekilde zarar verdi.
Dan was severely beaten by prison guards.
- Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.
He seldom, if ever, reads a book.
- Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Tom comes here every now and then.
- Tom arada bir buraya gelir.
I feel sad every now and then.
- Arada bir üzgün hissederim.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.