Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
O, iş yerinde her zaman katıdır.
- She is always hard at work.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's hard to learn a foreign language.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
Onun ne de çok kitabı var!
- What a lot of books he has!
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
Son zamanlarda, uzaktan eğitim hakkında bir çok konuşma vardı.
- Recently, there's been a lot of talk about distance education.
Bir çok çözümü düşünüyoruz.
- We are thinking of a lot of solutions.
O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
- He worked hard to support a large family.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard yesterday.
Şiddetli yağmur yağmaya başladı.
- It began raining hard.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
- I don't like girls who play hard to get.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
He wants to make gobs of money selling cassettes.