price is at an even dollar level: 1445 00 or 1444 00, etc

listen to the pronunciation of price is at an even dollar level: 1445 00 or 1444 00, etc
İngilizce - Türkçe

price is at an even dollar level: 1445 00 or 1444 00, etc teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

even
{f} eşit olarak bölüştürmek
even
{s} dengeli
even
tam (sayı)
even
de
even
hatta ve hatta
even
acısını çıkarmak
even
bile

O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil. - She is never online, even during her vacation.

Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı. - She left without saying even a single word.

even
engebesiz
even
daha da

İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti. - As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.

Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım. - His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.

even
hatta

Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler. - We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.

Her şey için görgü kuralı vardır, hatta bir seks partisinin bile. - There's proper etiquette for everything, even an orgy.

even
da
even
tamamıyla

Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun? - Do you even remember Tom?

Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

even
{s} temkinli
even
neredeyse

Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı. - Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.

Seni neredeyse hiç tanımıyorum. - I hardly even know you.

even
{s} düz, engebesiz
even
dahi

Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı. - They didn't even know who they were supposed to meet.

Tom'un neye benzediğini dahi hatırlamıyorum. - I don't even remember what Tom looked like.

even
düzeltmek
even
{s} başabaş
İngilizce - İngilizce
even