in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

listen to the pronunciation of in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly
İngilizce - Türkçe

in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

thing
{i} şey

Çeşitli şeyler hakkında konuştuk. - We talked about various things.

Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın. - Please don't leave valuable things here.

thing
{i} eşya

Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum. - I found a box of Tom's things in the closet.

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm. - I thought you'd be the last person to do such a thing.

Yanlış şey yapan kişi bendim, sen değil. - I was the one who did the wrong thing, not you.

thing
gerekli şey
thing
olay

Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var. - Tom often has trouble remembering things.

Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor. - We must not get angry at things: they don't care at all.

thing
yaratık
thing
canlı

Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar. - All living things are connected in one chain of being.

Tüm canlılar bir gün ölür. - All living things die some day.

thing
nesne

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar. - The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.

thing
ihtiyaç

Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var. - Children need many things, but above all they need love.

İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar. - People buy things they don't need.

thing
{i} konu

Çeşitli şeyler hakkında konuştuk. - We talked about various things.

Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor. - Professor Brown explains things very well.

thing
{i} kimse

Kimse bir defada iki şeyi yapamaz. - Nobody can do two things at once.

Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü. - Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.

İngilizce - İngilizce
thing
in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly