içe

listen to the pronunciation of içe
Türkçe - İngilizce
chevrons
plural of , chevron
third-person singular of chevron
içe dönük
withdrawn
içe doğru
inward
interior

You've done a wonderful job on the interior decoration. - İç dekorasyon üzerine harika bir iş yaptın.

She has aspirations to become an interior decorator. - Onun iç dekaratör olma özlemleri var.

{s} domestic

I prefer to buy domestic rather than foreign products. - Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.

My father is a pilot on the domestic line. - Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.

inner

Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life. - Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.

There's a button on the inner side of the door. - Kapının iç tarafında bir buton var.

{s} internal

That is an internal affair of this country. - O, bu ülkenin iç işidir.

That politician is well versed in internal and external conditions. - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.

içe dönük kimse
introvert

Do introverts have shorter lives than extroverts? - İçe dönük kimselerin dışa dönük kimselerden daha kısa ömürleri mi var?

içe yönelik
(Pisikoloji, Ruhbilim) intrinsic
içe aktarmak
(Bilgisayar) Import: "Do you want this software to import settings from other browsers?"
içe dert olan şey
The thing to worry about smoking
içe dönük
introverted

ben genelde içe dönük bir kişiyim.

Tom is quite introverted. - Tom oldukça içe dönük.

I don't think I'm introverted. - İçe dönük olduğumu sanmıyorum.

içe sinmek
Be content about something, be satisfied
içe akan
inpouring
içe doğma
foreboding
içe doğru
inland
içe doğru
inwards
içe doğru büyümüş
ingrown
içe dönük
involute
içe dönüklük
introversion
içe girme
penetration
içe işleyen
profound
içe işleyen
cutting
içe işleyen
penetrating
içe işleyen
penetrative
içe işleyen
mordant
içe katlanmış
turned in
içe kıvrık
involute
içe kıvrık ayak başparmağı
hammertoe
içe kıvrılma
involution
içe oturan söz
stinger
içe sokulmayan bluz
overblouse
içe yönelik
autistic
içe yönelik turizm
(Turizm) inbound tourism
içe yöneliklik
autism
içe çökük
receding
{i} inside

There are two zombies inside my house. - Evimin içinde iki tane zombi var.

I opened the box and looked inside. - Kutuyu açtım ve içine baktım.

intrinsic
interrior
içe koymak
nest
interior equipment
offal
internus
intestines
stomach

The doctor used X-rays to examine my stomach. - Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.

Drinking on an empty stomach is bad for your health. - Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.

indoor

Tom sometimes wears sunglasses indoors. - Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.

Keep the kids indoors. - Çocukları içeride tutun.

içe
(Bilgisayar) nested
iç-içe
(Jeoloji) concentric
içe dönük
(Pisikoloji, Ruhbilim) introvert

Do introverts have shorter lives than extroverts? - İçe dönük kimselerin dışa dönük kimselerden daha kısa ömürleri mi var?

Do introverts not live as long as extroverts? - İçe dönükler dışa dönükler kadar yaşamaz mı?

{f} swig

If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets. - Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.

He drank a great swig from the bottle. - O, şişeden büyük bir yudum içti.

in
knock back
{i} within

The school is within walking distance of my house. - Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.

I will answer within three days. - Üç gün içinde cevap vereceğim.

endo-
intra

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

inland
{f} drink

Europeans love to drink wine. - Avrupalılar şarap içmeyi sever.

I'll buy you a drink. - Sana bir içecek ısmarlayacağım.

quaff
{f} drinking

It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it. - İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

drank

After taking a bath, I drank some soft drink. - Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.

To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him. - Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.

stuffing
bowels
içe
one within the other
içe geçme masa takımı
set of nesting tables
içe geçmiş
Entwined; entwined together
içe girmek
to enter the nest
içe dönük
inward-looking
İçe dönük
intrapersonal
stuffing, filling (material used to stuff or fill something)
the interior, the inside, the inner part or surface
domestic, internal (as opposed to foreign)
core
inward

We have become an intolerant, inward-looking society. - Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.

You need to look inward. - İçeriye bakman gerek.

intestine
inland (as opposed to coastal)
(a person's) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül'ün içi temiz. Don't worry, Safigül's a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He'll find a way to finish university, if he really wants to do so
inner, inside; interior; internal
guts

No one seems to have the guts to do that anymore. - Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.

Tom doesn't have the guts to do that. - Tom'un onu yapmak için cesareti yok.

inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh
insides, innards (internal organs of a person or animal)
inlying
civil

Davis did not want civil war. - Davis, iç savaş istemiyordu.

The civil war in Greece ended. - Yunanistan'da iç savaş sona erdi.

inside, interior; stomach, intestines, offal; heart, mind; internal, interior, inner, inside; domestic, home
refill

Tom held out his cup for a refill. - Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.

Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill. - Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.

(Hukuk) domestic, inner, internal
inside , internal , intrinsic
endo
{i} kernel

Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels. - Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.

biennial
knockback
entrails
inset
breast

2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer. - 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.

I'd like to have a test for breast cancer. - Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.

juvenilia
nucleus

Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons. - Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.

içe geçen
telescopic
içe geçen şeyler
nest
içe geçmek
telescope
içe sokma
pipelining
içe yazma
slur
içten içe
inwardly, secretly
içten içe
sneaking
içten içe
sneaky
içten içe güdülen
silent
içten içe kaynamak
simmer
içten içe kaynatmak
simmer
içten içe olmak
smolder
içten içe olmak
smoulder
içten içe ölçü
in to in
karnını içe çekmek
keep in
uçları içe kıvırın lütfen
please curl the ends inward
Türkçe - Türkçe

içe teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

İçe yönelimlilik
Hümanistlerin, herkeste bulunduğuna ve içsel olarak insanları gelişime ve iyileşmeye yönlendirdiğine inandığı bir güç
içe bakış
Deneğin bilincinde olanları izleyerek ruh süreçlerin özellik ve nitelikleri hakkında bilgi vermesi durumu
içe dönük
Gerginlik ve çatışma durumlarında kendi içine kapanarak başkalarından kaçan (kimse)
içe dönüklük
Kişinin dikkat ve ilgisinin, dış çevreden çok, öncelikle kendi duygu ve yaşantıları üzerinde toplanması durumu
içe kapanık
Dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisi güçsüz, içine kapanık (kimse)
içe kapanıklık
İçe kapanık olma durumu
içe yöneliklik
Gerçeklerden kaçınarak hayal olaylara bağlılığı geliştirme ve düşünceleri, daha çok dileklerin yönetmesine bırakmak durumu, otizm
içe
Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen: "Zincirlerin ucunda da bir saçaklı süs, iç içe birkaç halka..."- Ç. Altan
içe
Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın: "İç içe sarı, kızıl, mor ve dumanlı dağlar."- H. E. Adıvar
Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?"- S. F. Abasıyanık
Dolma yapmak için hazırlanan karışım
Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm
Harem dairesi
Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevî varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri
Muhteva

Lütfen muhtevayı gözden geçiriniz ve herhangi bir mütenasip geri bildirimi veriniz. - Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.

Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır. - Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.

İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan
Kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne
Mide, bağırsak, karın
Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan
İnsanın manevî varlığıyla ilgili olan
Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı."- P. Safa. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan
Oyuk olan veya oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu
Ten ile dış giysiler arası: "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum."- E. Bener
Toplu bir durumda bulunan kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne: "Ama hepiniz, hepiniz / Hepiniz geçim derdinde / Bir ben miyim keyif ehli içinizde?"- O. V. Kanık
Bir ülkede, şehirde, toplulukta vb.de olan veya yapılan
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı: "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir."- Ç. Altan
Ten ile dış giysiler arası
derun
içe
Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen
içe
Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın
içe dönük
introvert
içten içe
Gizli gizli, belli etmeden
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Kalb, vicdan, gönül
İÇ
(Osmanlı Dönemi) t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Harem dairesi
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Karın, mide
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek
İç
(Osmanlı Dönemi) ZAMİR
İngilizce - Türkçe

içe teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

içe
Öne within the other
içe