faydasız

listen to the pronunciation of faydasız
Türkçe - İngilizce
{s} vain
{s} useless

Tom's new gadget is cool, but useless. - Tom'un yeni aleti harika ama faydasız.

You shouldn't read such useless books. - Böyle faydasız kitapları okumamalısın.

nugatory
unprofitable
unobliging
inefficacious
barren
it's no go
profitless
void
no good
bootless
useless; vain, of no use
ineffectual
unusable
useless, of no use, futile, vain
fruitless
unavailing
futile

When it comes to chocolate, resistance is futile. - Çikolata söz konusu olduğunda direnç faydasızdır.

of no use

His advice is of no use. - Onun tavsiyesi faydasız.

inutile
sterile
abortive
good for nothing
ineffective
otiose
it's no use
thankless
fayda
benefit

Nowadays we are apt to forget the benefits of nature. - Bugünlerde doğanın faydalarını unutmaya meyilliyiz.

This law will benefit the poor. - Bu yasanın yoksullara faydası olacaktır.

fayda
advantage

She often takes advantage of his ignorance. - O, sık sık onun cehaletinden faydalanır.

She took full advantage of the opportunity. - Fırsattan tam olarak faydalandı.

fayda
profit

A wise person profits by his mistakes. - Akıllı bir kişi hatalarından faydalanır.

faydasız kimse
dead wood
faydasız süs
frills
fayda
utility
fayda
{i} use

I found that the machine was of no use. - Ben makinenin faydası olmadığını anladım.

Personal computers are of great use. - Kişisel bilgisayarlar çok faydalıdırlar.

fayda
(Latin) utilitas
fayda
good

Is eating fish good for you? - Sizin için balık yemek faydalı mı?

To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him. - Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.

fayda
interest
fayda
compensation
fayda
virtue
fayda
effectuality
fayda
profitability
fayda
efficacy
fayda
serviceableness
fayda
usefulness
fayda
behoof
fayda
gain

Ill-gotten gains never benefit anyone. - Haksız kazançların kimseye faydası olmaz.

fayda
grist
fayda
(Hukuk) advantage, benefit
fayda
service
fayda
stead
fayda
avail

He availed himself of the 'off-and-on' holidays to visit his native country. - Doğduğu ülkeyi ziyaret etmek için ara sıra tatillerden faydalandı.

fayda
handiness
fayda
use, utility, value, benefit, advantage
Türkçe - Türkçe
Yararsız: "Bir aralık evden savuşmak da aklına geldi ama faydasız buldu."- M. Ş. Esendal
Yararsız
(Osmanlı Dönemi) BATTAL
fayda
Yarar, kâr: "Bunların faydasından geçtik, zararlarını görmeyelim."- M. Ş. Esendal
fayda
(Osmanlı Dönemi) menfaat
Fayda
(Osmanlı Dönemi) MİNVAL
fayda
Yarar, kâr
fayda
(Osmanlı Dönemi) fâide