Tom üniversiteye gitseydi daha varlıklı olup olmayacağını merak etmekten kendini alamıyor.
- Tom can't help wondering whether he would have been better off if he had gone to college.
Tom herkesin güvende olup olmadığını merak etmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but wonder if everybody was safe.
Mısır piramitleri dünyanın yedi harikasından biridir.
- The pyramids of Egypt are one of the seven wonders of the world.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim.
- I've always wondered what it'd be like to have siblings.
Olabilir miydi...? Dima merak etti. Sonunda doğru Al-Sayib aldım mı?
- Could it be...? Dima wondered. Did I finally get the right Al-Sayib?
Onların hâlâ uyanık olması şaşılacak şey.
- It's a wonder they're still awake.
Hindistan cevizi yağı mucizeler yapar!
- Coconut oil does wonders!
Çocuklar için, bu dünya harikalar ve mucizelerle doludur.
- For children, this world is full of wonders and miracles.
Sadece bir şaşkınlık şimdi bize yardımcı olabilir.
- Only a wonder can help us now.
O şaşkınlıkla etrafına bakındı.
- She looked around in wonder.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Ne yaptığımızı merak ediyor olacak.
- He will be wondering what we are doing.
Şu kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- I wonder who that girl is.
Sagan and Percy agree that human beings are naturally wanderers and wonderers, but they disagree on why human beings wander and wonder.
The idea was so crazy that it is a wonder that anyone went along with it.
Miss Paynter had a little wonder as to whether the man, as she called Mr. Lacy in her own mind, had ever been admitted to this room. She thought not.
He's a wonder at cooking.
Too much of a good thing is wonderful.
- Too much of a good thing is wonderful!
What a wonderful family.
- What a wonderful family!