the-whole

listen to the pronunciation of the-whole
English - Turkish

Definition of the-whole in English Turkish dictionary

all
{i} hepsi

Hepsi bununla tamamlandı. - All is completed with this.

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

the whole
tamam

Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır. - The patrol cars cover the whole of the area.

Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı. - Tom remained wide awake the whole night.

all
bütün

Para bütün kötülüğün köküdür. - Money is the root of all evil.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

all
her biri

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır. - Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Bahçedeki tüm çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

all
alayı
all
tümü

O tümüyle siyah giyindi. - She was dressed all in black.

O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil. - It's all about sentences. Not words.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim. - When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
the whole
bütün

Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi. - Tom spent the whole day reading in bed.

Her cumartesi bütün evi temizleriz. - Every Saturday we clean the whole house.

English - English
{n} universal
{n} all

He ate all of the apple. - He ate the whole apple.

I was in Boston almost all summer. - I was in Boston for almost the whole summer.

the-whole

    Videos

    ... So the whole thing is if you're going to follow this strategy, ...
    ... atmosphere, you can see the whole world. ...
Favorites