Maybe all of Tom's suggestions weren't stupid.
- Belki Tom'un önerilerinin tümü aptalca değildi.
You have to answer all of these questions.
- Bu soruların tümünü cevaplamalısın.
She was dressed all in black.
- O tümüyle siyah giyindi.
Don't use all the hot water.
- Sıcak suyun tümünü kullanma.
All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
All the flowers in the garden are yellow.
- Bahçedeki tüm çiçekler sarı.
This window overlooks the whole city.
- Bu pencere tüm şehre bakıyor.
The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people.
- Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.
Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
- Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
- Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
All languages are equal, but English is more equal than the others.
- Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
All I wanted was a little more attention.
- Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
- İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
The DNA test cleared him of all charges.
- DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
Full religious freedom is assured to all people.
- Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
The banquet was in full swing.
- Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
She spread the gossip all over the town.
- Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
She traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.