tektim

listen to the pronunciation of tektim
Turkish - English
was one
tek
only

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta. - Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.

tek
{i} one

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

I called his office again and again, but no one answered. - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.

tek
single

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

tek
sole

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

Mary does not like odd numbers. - Mary tek sayılardan hoşlanmaz.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I can't carry this suitcase by myself. - Bu valizi tek başıma taşıyamam.

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

tek
flat

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

The rear tire of my bicycle is flat. - Bisikletimin arka tekerleği patlak.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

tek
(Denizbilim) add

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

Tom is a technology addict. - Tom bir teknoloji bağımlısı.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

tek
uni

The United States annexed Texas in 1845. - ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

tek
solo

Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927. - Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

tek
homo
tek
one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

tek
lone

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

He lives in this lonely place by himself. - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing. - Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel. - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.

tek
several

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

tek
reindeer
tek
suigeneris
English - English

Definition of tektim in English English dictionary

tek
A Siberian ibex
Turkish - Turkish

Definition of tektim in Turkish Turkish dictionary

TEKTİM
(Osmanlı Dönemi) Örtmek
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
tektim
Favorites