silâhlanma

listen to the pronunciation of silâhlanma
Turkish - English
armament

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The assembly voted to protest against any nuclear armament. - Meclis herhangi bir nükleer silahlanmaya karşı protesto etmek için oy kullandı.

arming

People have started arming themselves. - Millet silahlanmaya başladı.

People have started arming themselves. - İnsanlar silahlanmaya başladı.

armament

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The assembly voted to protest against any nuclear armament. - Meclis herhangi bir nükleer silahlanmaya karşı protesto etmek için oy kullandı.

arming

People have started arming themselves. - Millet silahlanmaya başladı.

silâh
weapon

Weapons export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

China is working to modernize its weapons program. - Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.

silâh
gun

Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town. - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.

He keeps this gun loaded. - O, bu silahı yüklü bulundurur.

silahlanma yarışı
arms race
silâhlanma yarışı
armament race
silâh
arm

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

silâh
arms

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

Americans have the right to bear arms. - Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.

silah
(Askeri) armour
silah
armor
silah
weaponry

Let there be an end to wars and weaponry. - Savaşlara ve silahlara bir son verelim.

silah
weapon

Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars. - Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.

He used his umbrella as a weapon. - O, şemsiyesini bir silah olarak kullandı.

silah
arming

People have started arming themselves. - Millet silahlanmaya başladı.

silah
arm

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

nükleer silahlanma
nuclear arms
silah
gunshots
silah
gun point
Müşterek Mühimmat Etkinliği Elkitabı (JMEM)/havadan karaya silahlanma sistemi
(Askeri) Joint Munitions Effectiveness Manual (JMEM)/air-to surface weaponeering system
NATO Deniz Kuvvetleri Silahlanma Grubu
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Naval Armaments Group
NATO Hava Kuvvetleri Silahlanma Grubu
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Air Force Armaments Group
NATO Kara Kuvvetleri Silahlanma Grubu
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Army Armaments Group
silah
weapon, arm
silah
firearm

There are few legal constraints on the sale of firearms in the U.S. - ABD'de ateşli silah satışı üzerine birkaç yasal sınırlama vardır.

The government has been reconsidering its firearms exportation. - Hükümet ateşli silah ihracatını yeniden ele almaktadır.

silah
{i} hardware
silahlanmak
to take up arms, arm oneself; to become armed; to increase one's supply of arms
silahlanmak
to arm
silâh
gat

Tom held the hostages at gunpoint while Mary gathered the cash. - Tom, Mary parayı toplarken rehineleri silahla tuttu.

silâhlanmak
arm
yeniden silahlanma
rearmament
Turkish - Turkish
Silahlanmak işi
Silahını veya silahlı kuvvetlerini çoğaltma ve güçlendirme
Silah
yarak
Silah
algu
Silâh
cebe
Silâh
(Osmanlı Dönemi) ZİKE
Silâh
(Osmanlı Dönemi) HAŞHAŞA
Silâh
(Osmanlı Dönemi) VİZR
Silâhlanmak
(Osmanlı Dönemi) TEDECCÜC
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç: "Bir maddi menfaate dayanmayan meselelerde rica ve niyaz en kuvvetli bir silahtır."- R. N. Güntekin
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç
silah
Savunmak veya saldırmak için kullanılan, başvurulan her şey
silah
Savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araç
silahlanmak
Silâhlı duruma gelmek
English - Turkish

Definition of silâhlanma in English Turkish dictionary

silah
(Silahlar) bir silah ateşlendiğinde bir yanık kokusu varsa size kimyalsal madde yayar
silâhlanma
Favorites