Bu araba geniş ve kullanışlı.
- This car is spacious and practical.
Onlar çok kullanışlılar.
- They're very practical.
Egzersiz yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Onun fikirleri her zaman pratiktir.
- His ideas are always practical.
Onun fikri pratiktir.
- His idea is practical.
Seninle pratik yapmak istiyorum.
- I want to practice with you.
İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
- He used every chance to practice English.
Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
- After school, I go to an English school to practice English conversation.
Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
- Tom showed up late to practice yesterday.
Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
- Do you practice any sport?
İyi İngilizce yazma, çok fazla pratik gerektirir.
- To write good English requires a lot of practice.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
Onu niçin uygulamamam gerektiğinin sebebini anlamıyorum.
- I see no reason why I shouldn't put it into practice.
Alıştırma mükemmel yapar.
- Practice makes perfect.
İkinci bir dil öğrenmek birçok alıştırma gerektirir.
- Learning a second language requires a lot of practice.
Tom takım idmanını izledi.
- Tom watched the team practice.
Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
- I have to practice the piano every day.
Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.
- Mike doesn't practice basketball on Monday.
O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
- She practices playing the piano regularly.
Neredeyse her ailede televizyon var.
- Practically every family has a TV.
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
- Even today, his theory remains practically irrefutable.
Tom hemen hemen herkesten nefret ediyor.
- Tom hates practically everyone.
Tom hemen hemen her gün buraya gelir.
- Tom comes here practically every day.
Taşrada eski âdetler, kolay kolay kaybolmadı.
- Old practices died hard in the country.
İngilizler becerikli bir millettirler.
- The English are a practical people.
Siz pratikte ailesiniz.
- You're practically family.
Uygulamadan sonra görüşürüz.
- I'll see you after practice.
Bando uygulamasında görüşürüz.
- See you at band practice.
Komünizm, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde uygulanmış sistemdir.
- Communism is the system practiced in the Soviet Union.
Bilime gelince, uygulama teoriden daha önemlidir.
- When it comes to science, practice is more important than theory.
Antrenman yapamayacağım.
- I won't be able to practice.
Onları yenmek için, çok sıkı antrenman yaparız.
- In order to beat them, we practice very hard.
Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
- My father practices medicine.
Ben pratik olarak yetişkinim.
- I'm practically an adult.
Tom Jackson bu kasabayı pratik olarak inşa etti.
- Tom Jackson practically built this town.
Gerçekten pratik değil.
- It's not really practical.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
- Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Tom çok pratik, gerçekçi bir kişidir.
- Tom's a very practical, down-to-earth person.
Daha faydalı olmak istiyorum.
- I want to be more practical.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
- Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Tom, çocuklarını futbol antremanına götürdü.
- Tom drove his children to soccer practice.
Bir öğretmen aramalısın ve sizin için en iyi olan ruhsal uygulama yöntemini öğrenmelisin.
- You should seek a teacher and learn the method of spiritual practice that is best for you.
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Tom Mary'ye tubasını başka bir yerde pratik yapmasını söyledi.
- Tom told Mary to practice her tuba somewhere else.
Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
- Tom practices playing the bassoon every day.
she vsed hath the practicke paine / Of this false footman .
They that intend the practic cure of melancholy, saith Duretus in his notes to Hollerius, set down nine peculiar scopes or ends .
Jack's knowledge has the practical benefit of giving us useful prototype parts.
All in all, Jack's a very practical chap.
That may work in theory, but will it work in practice?.
She practiced law for forty years before retiring.
If you want to speak French well, you need to practice.
You should practice playing piano every day.
They gather to practice religion every Saturday.