last

English - Turkish

Definition of last in English Turkish dictionary

Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum. - But probably I'll be the last, which is a pity.

Benim tartışmasız tercihim bu seçeneklerden dördüncüsü ve sonuncusudur. - My decided preference is the fourth and the last of these alternatives.

son

Devenin belini kıran son saman çöpü. - The last straw breaks the camel's back.

Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03 - Date of last revision of this page: 2010-11-03

{f} sürmek

Tom son dört yılda iki kez alkollü araba sürmekten mahkûm edildi. - Tom has been convicted of drunken driving twice in the last four years.

{s} önceki

Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu... sondan bir önceki, son. - First, second, third, fourth, fifth, sixth, seventh, eighth, ninth, tenth... penultimate, last.

Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim. - Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning.

{s} geçen

Geçen yıl Londra'ya gittik. - We went to London last year.

Onun geçen aydan beri hasta olduğunu duydum. - I hear he has been ill since last month.

{i} sonuncu kimse

{f} dayanmak

{f} devam etmek

(Bilgisayar) soyadı

Tom Mary'nin soyadını bilmiyor. - Tom doesn't know Mary's last name.

Soyadını nasıl hecelersin? - How do you spell your last name?

son olarak

Son olarak ailemle birlikte Disneyland'a gittiğimden beri uzun zaman oldu. - It has been so long since I last went to Disneyland with my family.

Tom son olarak vardı. - Tom was the last to arrive.

herkesten sonra

en son

Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim. - The last time I went to China, I visited Shanghai.

En sonunda hatasını anladı. - At last, he realized his error.

herşeyden sonra

{f} sür

Yağmur beş gün sürdü. - The rain lasted five days.

Yağmur bir hafta sürdü. - The rain lasted a week.

bozulmamak

sonuncu olarak

{i} ölüm

Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır. - When only death remains, the last resort is to beg for food.

Ölüm hiçbir şey. Bu yüzden yaşamla başla, daha az komik ve daha uzun sürer. - Dying is nothing. So start with living, it's less funny and it lasts longer.

{i} kundura kalıbı

Onu son kez gördüğümden beri Shelly gerçekten büyümüş. - Shelly's really filled out since the last time I saw her.

O, son kez yaptığından daha iyi yaptı. - He has done better than last time.

son mudafaa

nihayet

Nihayet, Mario prensesin sevgisini kazanmayı başardı. - At last, Mario managed to win the princess's love.

Nihayet, çalışmayı sona erdirdiler. - At last, they ceased working.

herkes

Herkes onun sözünden dönecek son adam olduğunu bilir. - Everybody knows that he is the last man to break his promise.

Herkesin bildiği gibi Christopher Columbus, Amerika'yı en son keşfeden olduğu için sonraki kuşaklar tarafından onurlandırıldı. - Christopher Columbus, as everyone knows, is honored by posterity because he was the last to discover America.

{i} ayakkabı kalıbı

{f} yetmek

sonuç olarak

{s} geçen, önceki, evvelki: last week

sonunda

Sonunda,gerçeği öğrendik. - At last, the truth became known to us.

Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü. - With hunger and fatigue, the dog died at last.

{i} son şey

Para onun istediği en son şeydir. - Money is the last thing he wants.

Yapmak istediğim son şey Tom'un canını yakmaktır. - The last thing I'd ever want to do is hurt Tom.

last but not least son fakat aynı derecede ehemmiyetli

{s} son derece

Dün gece son derece soğuktu. - Last night was exceptionally cold.

Son derece soğuktu ve yılın son akşamında neredeyse karanlıktı ve kar hızlı düşüyordu. - It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast.

{s} son, en sonraki, en gerideki, sonuncu: When does the last boat leave? Son vapur ne zaman kalkıyor?