I'm hesitant to do that.
- Bunu yapmakta kararsızım.
Tom said Mary wasn't hesitant to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmak için kararsız olduğunu söyledi.
Layla was extremely unstable.
- Leyla son derece kararsızdı.
Tom told me Mary was emotionally unstable.
- Tom bana Mary'nin duygusal yönden kararsız olduğunu söyledi.
Tom and Mary are both indecisive.
- Tom ve Mary her ikisi de kararsız.
Tom looks indecisive.
- Tom kararsız görünüyor.
I'm still very undecided.
- Ben hâlâ çok kararsızım.
I'm undecided at this point.
- Bu noktada kararsızım.
Tom still looks doubtful.
- Tom hala kararsız görünüyor.
Tom is uncertain what he should do.
- Tom ne yapması gerektiği konusunda kararsız.
He seemed vague about what he wanted to do.
- O, yapmak istediği şey hakkında kararsız görünüyordu.
Let's leave the decision to our teacher.
- Kararı öğretmenimize bırakalım.
I made a decision to study abroad.
- Yurtdışında okumaya karar verdim.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
I made a judgment call.
- Kanaate dayalı bir karar verdim.
I admire your determination.
- Kararlılığına hayranım.
It requires just a little determination.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.
Tom felt great relief after the verdict was read.
- Karar okunduktan sonra Tom büyük bir rahatlama hissetti.
Has the jury reached a verdict?
- Jüri bir karara vardı mı?
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
I'm not changing my vote.
- Kararımı değiştirmiyorum.
That's your conclusion, not mine.
- O, benim değil senin kararın.
I don't agree with your conclusions.
- Ben senin kararlarını onaylamıyorum.
I've decided to write 20 sentences every day on Tatoeba.
- Tatoeba'da her gün 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
They resolved to work harder.
- Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.
She resolved to work as a volunteer.
- O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
The resolution that a new road be built was passed.
- Yeni bir yol inşa edilmesi kararı kabul edildi.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
The air was darkened by the smoke.
- Hava duman tarafından karartıldı.
The judgement was impeccable.
- Mahkeme kararı hatasızdı.
I have absolute confidence in your judgement.
- Senin kararına mutlak güvenim var.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.