havasız

listen to the pronunciation of havasız
Turkish - English
stuffy

It's hot and stuffy in here. - Burası sıcak ve havasız.

It was very stuffy in that room with all the windows closed. - Bütün pencerelerin kapalı olması nedeniyle o oda çok havasızdı.

airless, air-free, stuffy, close
styleless
fuggy
stuffy, badly ventilated, close
frowsty
airless
unaired
flat
close

It was very stuffy in that room with all the windows closed. - Bütün pencerelerin kapalı olması nedeniyle o oda çok havasızdı.

air free
hava
weather

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

The weather was hot. And pretty humid. - Hava sıcaktı. Ve hava oldukça nemliydi.

hava
(Hukuk) air

I'm at the airport now. - Şimdi havaalanındayım.

Flowers and trees need clean air and fresh water. - Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.

havasız ortam
fug
hava
spirit

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

hava
surrounding air
hava
service

Is there bus service to the airport? - Havalimanına otobüs servisi var mı?

Pilots communicate with airport services by radio. - Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.

hava
tone
hava
aura
hava
naught

The naughty girl assumed an air of innocence. - Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.

hava
nil
hava
(Ticaret) common property
hava
ether
hava
showing-off
hava
boisterous
hava
{i} flavour
hava
{i} flavor
hava
ostentation
hava
climate

He will soon get used to the climate here. - Yakında buradaki havaya alışacaktır.

The climate here is milder than that of Moscow. - Buradaki hava Moskova'dakinden daha ılıman.

hava
mood

I'm in a really bad mood. - Gerçekten de havamda değilim.

I'm really not in the mood for this. - Gerçekten bunun için havamda değilim.

hava
tune
hava
bubble

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

hava
the element
hava
flourish
hava
style
hava
the air
hava
to air
hava
{i} splash
hava
air of
Hava
(Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
hava
ambience
hava
airs

Tom is always putting on airs. - Tom her zaman hava atıyor.

When I first met him, I thought he was putting on airs. - Onunla ilk tanıştığımda onun hava attığını düşündüm.

hava
law air rights
hava
strain

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

hava
swank
hava
showing off

There were teenagers in the park showing off on their skateboards. - Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.

Will you stop showing off? - Hava atmayı keser misin?

hava
ambiance
hava
aroma
hava
splurge
hava
air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
hava
sky

It will be cold and the sky will be overcast. - Hava soğuk olacak ve gökyüzü basık olacak.

The sky is likely to clear up. - Hava muhtemelen açacak.

hava
mus. pitch of a note
hava
melody, tune, air
hava
one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
hava
atmospheric
hava
atmosphere, prevailing emotional state
hava
shades
hava
nothing, bosh
hava
flavour [Brit.]
hava
wind, breeze
hava
aerial

The aircraft was conducting aerial reconnaissance. - Uçak havadan keşif yapıyor.

hava
air, atmosphere
hava
airs, affectation
hava
wind

It's windier today than it was yesterday. - Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.

Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society. - Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.

hava
atmosphere

The higher in the atmosphere you travel, the less air there is. - Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.

The hotel has a homey atmosphere. - Otelin ev gibi havası var.

hava
environment, social environment
hava
aero

Tom is an unemployed aeronautical engineer. - Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.

They study aerospace engineering at the university. - Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.

hava
style, style of expression
hava
side
hava
vanity
hava
music

Music surrounds our lives like air. - Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.

hava
smell

After the fire, the smell of smoke remained in the air for days. - Yangından sonra, duman kokusu günlerce havada kaldı.

The air smells like spring flowers. - Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.

hava
cavatina
hava
mien
English - English

Definition of havasız in English English dictionary

Hava
{i} female first name (Hebrew)
Turkish - Turkish

Definition of havasız in Turkish Turkish dictionary

HAVASIZ
Havası iyi veya yeterli olmayan
HAVASIZ
Havası olmayan, hava almayan
HAVASIZ
Göz alıcı, çekici olmayan
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Müzikte ezgili ses, sad
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı
HAVA
(Osmanlı Dönemi) (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Hafif yel
Hava
esir
Hava
ambiyans
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz. Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
hava
Müzik parçalarında tür: "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık."- S. F. Abasıyanık
hava
Keyif, âlem
hava
Duygular
hava
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."- H. Taner
hava
Bir kimsenin durumunu belirten özellik
hava
Gökyüzü
hava
Çevreyi kuşatan boşluk
hava
Meteorolojik olayların bütünü: "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu."- M. Ş. Esendal
hava
Esinti
hava
Meteorolojik olayların bütünü
hava
Gökyüzü doğrultusunda
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
hava
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
hava
Müzik parçalarında tür
hava
Tarz, üslûp
hava
Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."- Y. Z. Ortaç
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu: "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın."- R. N. Güntekin
hava
Tarz, üslup: "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans: "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız."- S. F. Abasıyanık
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz vb
hava
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
havasız
Favorites