His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
Her family is very large.
- Onun ailesi çok geniş.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
I am told he has a broad back.
- Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.
When Columbus discovered America, bison (American buffalo) inhabited a wide-ranging area.
- Columbus Amerika'yı keşfettiği zaman, bizon ( Amerikan mandası ) geniş bir alanda yaşıyordu.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
The fire caused extensive damage.
- Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
This car is spacious and practical.
- Bu araba geniş ve kullanışlı.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
The DVD contains deleted and extended scenes.
- DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
He expanded his research.
- O, araştırmasını genişletti.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
The city wants to extend the road.
- Şehir yolu genişletmek istiyor.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
A polarized plug has two blades with one wider than the other.
- Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.