genişçe

listen to the pronunciation of genişçe
Turkish - English
capaciously
rather wide, somewhat broad
broadly
widely
geniş
large

Tom really does detest giving speeches in front of large audiences. - Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.

His family is very large. - Onun ailesi çok geniştir.

geniş
broad

She has broad shoulders. - Onun geniş omuzları var.

I am told he has a broad back. - Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.

geniş
{s} wide

These insects are widely distributed. - Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.

The streets of New York are very wide. - New York'un caddeleri çok geniştir.

geniş
extensive

The fire caused extensive damage. - Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

geniş
vast

A vast desert lay before us. - Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.

Sami loved hiking in the vast Russian wilderness. - Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.

geniş
exhaustive
Geniş
(Tıp) latus
Geniş
(Tıp) lata
geniş
spacious

Their dining room is very spacious. - Onların yemek odası çok geniş.

Spacious apartments in Tokyo are hard to come by. - Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.

geniş
{s} cosmical
geniş
{s} full
geniş
{s} extended

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

Never buy extended warranties. - Asla genişletilmiş garantiler almayın.

geniş
(Bilgisayar) expanded

He expanded his research. - O, araştırmasını genişletti.

My attic will be expanded. - Benim tavan genişletilecek.

geniş
(Bilgisayar) thick
geniş
(Dilbilim) timeless
geniş
sweeping
geniş
(Bilgisayar) extend

His company is extending its business. - Şirketi işini genişletiyor.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

geniş
broader

We should judge matters on a broader basis. - Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.

geniş
commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
roomy
geniş
catholic
geniş
cosmic
geniş
voluminous
geniş
comprehensive
geniş
ample

There is an ample market for this product. - Bu ürün için geniş bir pazar var.

There's ample room in the attic. - Çatı katında geniş bir oda var.

geniş
expansive

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

geniş
sizable
geniş
far-flung
geniş
wider

The gap between rich and poor is getting wider. - Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.

We want to reach a wider audience. - Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.

geniş
broadest
geniş
larger

China is larger than Japan. - Çin, Japonya'dan daha geniştir.

geniş
walk in
geniş
spacious, extensive, vast, expansive
geniş
obtuse
geniş
capacious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

I'm wearing a jacket with capacious pockets. - Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.

geniş
wide, broad; spacious, vast, roomy, ample; comprehensive, extensive, exhaustive; carefree
geniş
(Hukuk) broad, extensive
geniş
broadly
geniş
wide, broad
geniş
splay
geniş
open

Tom opened his mouth wide. - Tom onun ağzını geniş açtı.

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

geniş
elbowroom
geniş
diffuse
Turkish - Turkish
Biraz geniş
Biraz geniş: "Babam bu güvercinlere, gaz sandıklarından genişçe bir yuva yaptı."- M. Ş. Esendal
geniş
Bol
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BESAT
Geniş
(Osmanlı Dönemi) GAYDAK
Geniş
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
Geniş
gen

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

Geniş
(Osmanlı Dönemi) FECM
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BAKIR
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BASİT
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu."- P. Safa
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi
geniş
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu."- A. İlhan. Çok
geniş
Çok

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi."- O. C. Kaygılı
geniş
Bol (elbise)
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı
geniş
(Osmanlı Dönemi) vâsia
genişçe
Favorites