Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
She has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları var.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
These insects are widely distributed.
- Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
This car is spacious and comfortable.
- Bu araba geniş ve komforlu.
Their dining room is very spacious.
- Onların yemek odası çok geniş.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
The DVD contains deleted and extended scenes.
- DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
Our sphere of influence has expanded so much since then.
- Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.
My attic will be expanded.
- Benim tavan genişletilecek.
She wants to extend the no-smoking area.
- O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
The city wants to extend the road.
- Şehir yolu genişletmek istiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
We want to reach a wider audience.
- Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.