ganzer tag : bütün hafta.
Her cumartesi bütün evi temizleriz.
- Every Saturday we clean the whole house.
Bütün pastayı yiyecek mi?
- Will he eat the whole cake?
Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
- The whole world is watching the summit conference.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Bu tamamen farklı bir mesele.
- That's a whole different matter.
Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
- Tom remained wide awake the whole night.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
- It took me a whole year to recover my health.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
İlk olarak bir C kursu aldığım zaman sınıfta açıklanan tek bir şeyi anlayamadım. Allah'a şükür ki bütün topluluğun nasıl çalıştığını bana açıklamak için bir programcı olan bir arkadaşım var.
- When I first took a C course, I couldn't understand a single thing explained in class. Thank God I got a friend of mine who's a programmer to explain to me how the whole caboodle works.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
I ate a fish whole!.
Whole of an ancient evil, I sleep sound.
I ate a whole fish.