Açıkçası, bir hata yaptın.
 - Frankly speaking, you made a mistake.
Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
 - Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
 - Frankly speaking, his speeches are always dull.
Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
 - Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
 - She frankly admitted her guilt.
Biz oldukça samimi olarak konuştuk.
 - We talked quite frankly.
Dürüstçe konuşmak gerekirse, o Grand Prix'de Vettel bir çaylak gibi sürüyordu.
 - Frankly speaking, in that GP Vettel was driving like a rookie.
Dürüstçe konuşulursa, o güvenilmez bir adamdır.
 - Frankly speaking, he is an unreliable man.
O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
 - She frankly admitted her guilt.
Biz oldukça samimi olarak konuştuk.
 - We talked quite frankly.
Doğrusu, canım, vız gelir tırıs gider.
 - Frankly, my dear, I don't give a damn.
Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
 - The staff exchanged frank opinions in the meeting.
O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
 - She frankly admitted her guilt.
Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
 - Frankly speaking, his speeches are always dull.
Açıkçası, ondan hoşlanmıyorum.
 - Frankly speaking, I don't like her.
Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.
 - Frankly speaking, I think he's a good boss.
Tom son derece dürüst bir kişi.
 - Tom is an extremely frank person.
O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
 - He is an extremely frank person.
Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
 - Does Tom really want me to be frank?
Son zamanlarda o öğrenci sınıf disiplinini bozuyor. Doğruyu söylemek gerekirse bu benim canımı sıkmaya başladı.
 - Lately that student has been disruptive in class. Honestly it's beginning to worry me.
Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!
 - I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger!
Aslında ben de gitmek istiyorum.
 - Honestly, I would also like to go.
Dürüstçe hatırlayamıyorum.
 - I honestly can't remember.
Hiç evlenmek istemediğini bana dürüstçe söylüyor musun?
 - Are you honestly telling me you never want to get married?
Tom'un burada olacağını gerçekten bilmiyordum.
 - I honestly didn't know Tom would be here.
Gerçekten umurumda değil.
 - I honestly don't care.
Dürüst olarak, onun ben olmadığını söyleyebilirim.
 - I can honestly say it wasn't me.
Bunu yapabileceğimizi dürüst olarak düşünebiliyor musun?
 - Do you honestly think we can do this?
Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.
 - Honestly, I really like you.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
 - I honestly didn't think Tom would show up.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
 - Do you honestly believe Tom is telling the truth?
Frankly, my dear, I don't give a damn.
He spoke frankly about the economy.
Honestly, I didn't believe a word she said.
Simply, he just fired you.
Truthfully, I didn't suspect a thing.
Buy a package of franks for the barbecue.
May I be frank with you?.
Franco's forces took control in Spain.
 - Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
 - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
... but what I'm not going to do is what, frankly, ...
... And in that, frankly, the legacy player, which is really ...