Dolap kapağını sola doğru açın , şişeler oradadır.
- Mach den Schrank auf der linken Seite auf, dort sind die Flaschen.
Artık orada yaşamıyor.
- Sie lebt dort nicht mehr.
Sanırım oradaki kızı tanıyorum.
- Ich glaube, ich kenne das Mädchen dort.
Oraya en iyi şekilde nasıl gidebilirim?
- Wie komme ich am besten dorthin?
Tom oraya yalnız gitmek zorunda kaldı.
- Tom musste allein dorthin.
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Duvarda bir saat var.
- There is a clock on the wall.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
O konuda hiç şüphe yok.
- There's no mistaking about that.
O konuda hiçbir şüphe yok.
- There's no doubt about it.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
İşte hocamız geliyor.
- There comes our teacher.
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
I'm going to sit on the bench over there next to the street lamp.
- Ich werde mich auf die Bank dort drüben neben der Straßenlaterne setzen.
Are you just going to stand there all day?
- Wirst du dort den ganzen Tag stehen bleiben?
He is playing over there.
- Er spielt dort drüben.
The airport is over there.
- Der Flughafen ist dort drüben.