Ağlamanın ve şikayet etmenin bir yararı yok. Sahip olduklarınla mutlu olmaya çalışın.
- There's no use crying and complaining. Try to be content with what you have.
Şikâyet etmenin bir faydası yok.
- It is no use complaining.
Havadan şikâyet etmen bir işe yaramaz.
- It is no use complaining about the weather.
Şikâyet ederek daha az üretken bir şey yaparak daha fazla zaman harcamalısın.
- You should spend less time complaining and more time doing something productive.
Biz ağlayarak doğarız, hayatlarımızı şikayet ederek geçiririz ve hayal kırıklığına uğramış olarak ölürüz.
- We are born crying, spend our lives complaining, and die disappointed.
Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- Her constant complaining speech irritated me.
Her zaman şikâyet ediyorsun.
- You are always complaining.
Onun yemekleri hakkında şikâyet ettiğini hiç duymadım.
- I've never heard him complaining about his meals.
Ben sürekli şikâyet etmenden bıktım.
- I'm fed up with your constant complaining.
Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.
- They do nothing but complain.
O, şikâyet etmekten başka bir şey yapmaz.
- She does nothing but complain.
Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
- He has nothing to complain about.
Yakınmak bu durumu çözmeyecek.
- Complaining won't remedy the situation.
Tom işinden şikayetçi olmaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- Tom did nothing but complain about his job.
Şikayetçi olmak istiyorum.
- I'd like to file a complaint.
Ben bir şikayette bulunmak istiyorum.
- I want to make a complaint.
Tom yazılı olarak şikâyette bulunmak istiyor.
- Tom wants to file a complaint.
O her zaman öğretmeninden yakınır.
- She always complains of her teacher.
Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.
- Tom complained that Mary never helped him.
Mary sızlanmaksızın her şeyi kabul etti.
- Mary accepted everything without complaining.
O, her zaman bir şey hakkında şikâyet ediyor.
- He's always complaining about something.
Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- Her constant complaining speech irritated me.
Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.
- They do nothing but complain.
Sana gece geç saatlerde Çellonu çalmamanı söyledim, fakat çaldın ve şimdi komşular şikâyet etti.
- I told you not to play your cello late at night, but you did and now the neighbors have complained.
Ben onun homurdanmasından bıktım.
- I'm fed up with her grumbling.
Joe was always complaining about the video game.
... So I'm not complaining or anything. ...