beklenmedik

listen to the pronunciation of beklenmedik
Turkish - English
unexpected

I was happy for her unexpected visit. - Ben, onun beklenmedik ziyaretinden mutlu oldum.

We had unexpected visitors. - Beklenmedik ziyaretçilerimiz vardı.

abrupt

He was confused by the abrupt question. - Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.

unannounced
surprise

This is an unexpected surprise. - Bu beklenmedik bir sürpriz.

Receiving a gift from you was an unexpected surprise. - Sizden bir hediye almak beklenmedik bir sürprizdi.

unlookedfor
heaven-sent
disconcerting
unlooked for
(Konuşma Dili) out of the blue
unhoped-for
unforeseen
unimagined
snap
sudden

Suddenly, something unexpected happened. - Birden beklenmedik bir şey oldu.

adventitious
heaven sent
unexpected, unforeseen, sudden, abrupt
unhoped
unhoped for
improbable

That is an improbable coincidence. - O beklenmedik bir rastlantı.

unlooked-for
beklenmedik bir para
windfall
beklenmedik bir şekilde
unexpectedly
beklenmedik olay
contingency
beklenmedik başarı
fluke
beklenmedik kazanç
(Ticaret) windfall
beklenmedik olay
quirk
beklenmedik ziyaret
drop in
beklenmedik bilgiler
(Ticaret) news
beklenmedik durum
contingency
beklenmedik durum plan
contingency plan
beklenmedik durum planı
contingency plan
beklenmedik durum planı
(Bilgisayar) contingency measure
beklenmedik haller
unforeseen circumstances
beklenmedik nimet
godsend
beklenmedik talih
fluke
beklenmedik ziyaret
visit someone unexpectedly
beklenmedik başarı
strike
beklenmedik bir anda
out of the blue
beklenmedik bir anda
out of clear sky
beklenmedik bir biçimde
unexpectedly
beklenmedik bir biçime
disconcertingly
beklenmedik bir çıkış yapan kimse
sleeper
beklenmedik bir şekilde
abruptly
beklenmedik biçimde yetişen yardımcı güç
deus ex machina
beklenmedik durum
happenstance
beklenmedik durum sigortası
(Ticaret) contingency insurance
beklenmedik engel
facer
beklenmedik gelişme
unexpected development
beklenmedik harcamalar
(Ticaret) out-of-pocket requirements
beklenmedik kar
(Ticaret) windfall profit
beklenmedik kazanç
plum
beklenmedik misafir
unexpected guest
beklenmedik olay
accident
beklenmedik olay
contingent
beklenmedik olay
thunderbolt
beklenmedik sonuç
backlash
beklenmedik yenilgi
upset
beklenmedik şans
windfall
bekle
expect

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

bekle
hold on

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

bekle
hang on

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

bekle
wait

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekle
await

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

Go over there, and await further instructions. - Oraya git ve daha fazla talimat bekle.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

I'll look forward to it. - Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
Turkish - Turkish
Birdenbire, ansızın olan
gayrikabilitahmin
beklenmedik
Favorites