Tom glanced around in astonishment.
- Tom şaşkınlıkla etrafına bakındı.
We were struck dumb with astonishment.
- Şaşkınlıktan dona kalmıştık.
Mary stared back at him in surprise.
- Mary şaşkınlıkla ona baktı.
What are you doing here? he asked me in surprise.
- Burada ne yapıyorsun? diye şaşkınlıkla bana sordu.
When the electricity went off everyone was rushing about in a state of confusion.
- Elektrik kesildiğinde herkes şaşkınlık içinde koşuşturuyordu.
Tom saw a look of confusion on Mary's face.
- Tom, Mary'nin yüzünde bir şaşkınlık bakışı gördü.
Tom is still in a daze.
- Tom hâlâ şaşkınlık içinde.
When I first got to New York, I was in a daze.
- Ben New York'a ilk gittiğimde, bir şaşkınlık içindeydim.
Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
- Tom gömleğindeki lekeye şaşkınlık içinde baktı.
I looked at her full of amazement and admiration. After a while she hissed Don't stand there gawking!
- Şaşkınlık ve hayranlık dolu olarak ona baktım. Bir süre sonra o seslendi Aval aval bakarak orada durma!
Tom watched in amazement.
- Tom şaşkınlık içinde izledi.
Tom was in a real muddle over his holiday plans.
- Tom tatil planları üzerinde gerçek bir şaşkınlık içindeydi.
She looked around in wonder.
- O şaşkınlıkla etrafına bakındı.
Only a wonder can help us now.
- Sadece bir şaşkınlık şimdi bize yardımcı olabilir.
I looked at her full of amazement and admiration. After a while she hissed Don't stand there gawking!
- Şaşkınlık ve hayranlık dolu olarak ona baktım. Bir süre sonra o seslendi Aval aval bakarak orada durma!
Tom watched in amazement.
- Tom şaşkınlık içinde izledi.
Tom was both puzzled and concerned.
- Tom hem şaşkın hem de endişeliydi.
Tom had a puzzled look on his face.
- Tom'un yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
Tom seemed bewildered.
- Tom şaşkın görünüyordu.
Tom seems bewildered.
- Tom şaşkın görünüyor.
Tom looks very confused.
- Tom çok şaşkın görünüyor.
Tom had a confused expression on his face.
- Tom'un yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
Tom is still in a daze.
- Tom hâlâ şaşkınlık içinde.
When I first got to New York, I was in a daze.
- Ben New York'a ilk gittiğimde, bir şaşkınlık içindeydim.
I was amazed to learn that fewer and fewer young people can write in cursive.
- El yazısı kullanabilen genç insanların sayısının gitgide azaldığını şaşkınlıkla öğrendim.
Tom is still in a daze.
- Tom hâlâ şaşkınlık içinde.
Hey, there's no time left till the deadline, you know? Stop hanging around in a daze!
- Hey,teslimat tarihine az zaman kaldı,biliyor musun?Etrafta şaşkın şaşkın gezmeyi bırak.
His admission that he had stolen the money astonished his family.
- Onun parayı çaldığını itirafı ailesini şaşkına çevirdi.
Tom must've been astonished.
- Tom şaşkına uğramış olmalı.
The Russian ambassador was taken aback.
- Rus büyükelçisi şaşkına döndü.
I was flabbergasted when I found out that Mary used to be called Peter.
- Mary'ye Peter denildiğini öğrendiğimde şaşkına döndüm.
My husband was so flabbergasted he dropped his car keys.
- Kocam o kadar şaşkına dönmüştü ki araba anahtarlarını düşürdü.
Tom looks nonplussed.
- Tom şaşkın görünüyor.
He looked nonplussed.
- O şaşkına dönmüş görünüyordu.
I feel a little dazed.
- Biraz şaşkın hissediyorum.
You looked a bit dazed.
- Biraz şaşkın görünüyordun.
Why are you so surprised?
- Neden bu kadar şaşkınsın?
Tom was more surprised than anybody.
- Tom herkesten daha şaşkındı.
The Russian ambassador was taken aback.
- Rus büyükelçisi şaşkına döndü.
I'm feeling kind of dizzy.
- Şimdi biraz şaşkın hissediyorum.
Tom told me he was feeling dizzy.
- Tom bana biraz şaşkın hissettiğini söyledi.
Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
- Tom va Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkın bakışlarla baktılar.
I was totally dumbfounded.
- Tamamen şaşkınlıktan dilim tutuldu.
When I heard it, I was dumbfounded.
- Bunu duyduğumda şaşkınlıktan dilim tutulmuştu.